‘Yapılan HES’lerle bölgeyi insansızlaştırmayı amaçlıyorlar’
‘Yapılan HES’lerle bölgeyi insansızlaştırmayı amaçlıyorlar’
Kulp çayında bulunan HES’ler bölgede kuraklığa neden olurken, tarım arazilerindeki verimi de düşürdü. Halk ve ekolojistler asıl amacın bölgeyi insansızlaştırma olduğuna dikkat çekiyor.
HABER: MEDİNE MAMEDOĞLU/DİYARBAKIR
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yapılan HES’ler doğayı talan edip yok etmeye devam ederken, ciddi bir göçe de neden oluyor. Yapılan Hidroelektrik Santralleri bölgede kuraklığa yol açarken, kuruyan dere ve nehirler birçok yerde tarımı bitirme noktasına getirdi.
Yapımı devam eden Silvan Barajı ile onlarca köyün ve tarım arazisinin su altında kalacağı Kulp’ta su altında kalmayan yerler ise kuraklaştırılıyor. Kulp ve Şenyayla arasında vadide yer alan ve Kulp çayı üzerinde bulunan HES’ler nedeniyle tarım arazileri kurudu. HES’lerin su tutması nedeniyle çöle dönüşen vadi ovada tarım yapan çok sayıda çiftçiye ise büyük zarar veriyor.
Bir yandan baraj bir yandan kalekol!
Vadide uzun yıllardır akan çay HES’ler nedeniyle kurak bir alana dönüştü. Vadi içerisinde bulunan çok sayıda köy ve bahçe susuz bırakılırken, çayın eski su debisinden ise eser kalmadı. Şenyayla taraflarından gelen çay Kulp ovasına da su kaynağı oluyordu. HES’ler nedeniyle santrallerin su tutması ile tamamen kuraklık yaşanıyor. Konuya tepki gösteren yerel halk barajların yaşamlarını yok ettiğini söyleyerek, tarım yapamaz hale geldiklerini söyledi. Yurttaşlar barajların yanı sıra kalekollara da dikkat çekerken, bölgenin yaşanılmaz bir hale getirilmeye çalışıldığını aktardı.
‘Yaşanan kırım korkutucu bir boyuta geldi’
Amed Ekoloji Derneği Üyesi Dilan Güneş, bölge genelinde yaratılan ekolojik kıyımları değerlendirdi. Kürdistan’ın ciddi bir ekokırım kıskacında olduğuna yer veren Dilan Güneş, sistemin ‘güvenlik’ gerekçesi ile yaşanan tahribatı meşru göstermeyi amaçladığına yer verdi. Dilan Güneş konuşmasının devamında şunları söyledi: “Ekosistem içerisinde ortak müştereklerden biri olan su, şirketlere peşkeş çekilmeye başlandı. Bölgede artan HES’lerle birlikte yıllardır köylerinden kente göçe zorlanan bir halk gerçekliği ve insansızlaştırma söz konusuydu. Şimdi ise özgür akan akarsular; doğal döngü, tarım, canlı varlığı ve biyolojik çeşitlilik HES ve barajlar aracılığıyla yok edilmek isteniyor. Yaşanan kırım hem doğa hem tarım hem de insan yaşamı için korkutucu bir boyuta geldi.”
‘Kuraklık artınca tarım arazileri de yok oluyor’
Dilan Güneş, HES’ler ile su alanlarında bir gasp politikası yürütüldüğünü ve bölgenin ekosisteminin değiştirildiğini söyledi. Zarar görecek canlı çeşitliliğine ve tarım arazilerine dikkat çeken Dilan Güneş, “Bu durum toplum-doğa dengesini sarsarak yaşanan iklim krizini daha da derinleştirip devamında birçok toplumsal sorunu da beraberinde getirecektir. Yeraltında ve üstünde ekolojik dengeyi sağlamada rol alan böcek, solucan, bakteri ve mantarların yaşamlarını sürdürmeleri için organik içerikleriyle suya ihtiyaçları vardır. Tüm canlılar ve doğal döngü için yaşamsal olan suya el konulduğunda; ekolojik denge bozulacak, canlı çeşitliliği azalacak, tarım faaliyetleri doğal haliyle gerçekleşemeyecek ve hayvancılık sürdürülemeyecektir. Ayrıca yönü değiştirilen ya da akması engellenen akarsuların İklim değişikliği sonucu kuraklığı derinleştirdiğinden tarım başta olmak üzere bölgede yürütülen birçok geçimlik faaliyetin de sonu gelmiş olacaktır” şeklinde konuştu.
‘İnsanların yaşam tarzı her anlamda etkileniyor’
Kulp’ta bulunan barajların insanları iş yapamaz duruma getirerek göçe zorladığını belirten Dilan Güneş, halkın bu koşullar karşısında mücadele etmeye devam ettiğini söyledi. İnsansızlaştırma politikasının 90’lardan bu yana farklı uygulamalarla hayata geçirildiğine değinen Dilan Güneş, şöyle konuştu: “HES’ler doğada; inşaatı ve işletimi sırasında çok fazla tahribat yaratmaktadır. HES inşa edilmesi adına dinamit patlatma, ağaçların kesilmesi ve inşaat sürecinde çevreye zarar bölgenin iklimsel ve coğrafi özelliklerini değiştirmektedir. Bir hidroelektrik tesisinin kurulması, barajın inşa edilmesi ve su rezervuarı oluşturulması, bitkilerin ve diğer organik maddelerin su altında kalması anlamına gelir. Hidroelektrik enerjinin çevresel etkisinin geleneksel hesaplamaları bu yıkımı dikkate almıyor. Yine bölgede yapılan barajlar halka sorulmadan ve doğanın dengesi düşünülmeden yapılıyor. Bu da hem günümüzde hem de ileriki dönemlerde bölgede yaşayan insanların yaşam tarzına ciddi etkide bulunuyor.”
Diyarbakır HABERİ
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.