Felaket tellallığı yapmak istemem, fakat durum hiç iç açıcı değil. Olağan zamanlarda inovasyonu tüm boyutları ile tartışabiliriz, ama olağanüstü dönemlerde tarihe not düşmek ve politika yapıcılarını uyarmak adına, daha acil konuları ele almak zorundayız. Çünkü masum insanlar, dünyanın gözü önünde resmen katlediliyor. Çocuk, kadın, yaşlı binlerce Müslüman kardeşimiz, terör devleti İsrail tarafından vahşice öldürülüyor. Yüreğimiz paramparça, her gün ağlıyor ve kahroluyoruz. Biz bu vahşeti izlemeye devam mı edeceğiz?
İsrail’in sivillere yönelik kabul edilemez saldırısını, günlerdir maalesef eli kolu bağlı bir şekilde izliyoruz. Türkiye’nin dışında hiçbir İslam ülkesi, yumruğunu masaya vuramıyor. Sivilleri katletmekte sınır tanımayan terör devleti İsrail’e ise, başta ABD olmak üzere, birçok Avrupa ülkesi destek veriyor.
İsrail, Hamas’ın saldırısını, hayallerindeki Filistinsiz kutsal topraklar için tarihi bir fırsat olarak okuyor. Dolayısıyla bu savaşın kısa zamanda biteceğini ve büyük bir kıyım olmayacağını beklemek naiflik olur. İsrail hükümeti gerekli destekleri alıp, etnik bir temizliği hedefliyor. Bunu anlamayacak kadar beyinsiz değiliz.
Şu an itibari ile taraflar güç dengesini hesaplamaya ve lehine bozmaya çalışıyor. Bir tarafta İsrail ve ABD ile İngiltere’nin başını çektiği Anglosakson ittifakı, ki buna AB de dahil, diğer tarafta ise Rusya, Çin ve İran’dan oluşan müttefikler. Cephenin en ön kısmında Lübnan, sonrasında İran var. Rusya, Ukrayna cephesi açıkken burada büyük bir askeri destek sunamaz ama Çin tüm dengeleri değiştirebilir. Bu ittifaka Kuzey Kore ve bazı Güney Amerika ülkeleri de dahil olabilir.
Peki biz ne yapacağız. Başından beri savaşın son bulması, sivillerin zarar görmemesi için yoğun bir diplomasi mesaisi yürüten Türkiye, sivillere yönelik saldırıların devam etmesi durumunda ne yapacak? Bununla ilgili olarak Cumhur İttifakının büyük ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli net bir mesaj verdi. Ve resmen ‘girelim’ dedi. Ne yalan söyleyeyim; bu noktada bende aynen sayın Bahçeli gibi düşünüyorum.
Tabi ki, önceliğimiz savaşın büyümesini engellemek olmalıdır. Türkiye’nin bu vazifeyi layıkıyla yapacak devlet tecrübesi ve tarihi bakiyesi vardır. Ama karşınızda gözü kandan başka bir şey göremeyen kuduzlarmış bir terör devleti var. Çocuk, kadın ve yaşlı ayrımı yapmadan topyekun bir milleti yok etmeye ant içmiş bir İsrail var. Uslanmıyor, dinlemiyor ve takmıyor. Açık bir soykırım gerçekleştiriyor.
Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e yönelik saldırısı ve İsrail’in misillemesiyle başlayan savaş 17’inci günündeyiz. Ve Gazze yoğun bir bombardıman altında. 5 bine yakın hayatını kaybeden masum insan.
Çatışmaların başladığı günden itibaren süreci yakından izleyen Türkiye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan liderliğinde aktif bir diplomasi uyguluyor. Türkiye’nin önceliklerinin ilk sırasında sivillerin korunması, daha fazla can kaybının önlenmesi vardı. Halen de öyle. 7 Ekim’den bu yana Ankara’dan yapılan açıklamalarda sivillerin hedef alınmaması çağrısının altı hep çizildi.
Saldırılar, çatışmalar aralıksız ve yoğun bir şekilde devam ediyor. İsrail masum insanları, vahşice katletmeye devam edecek. Buna kesinlikle seyirce kalmamalıyız. Artık bir karar verme eşiğine geldiğimizi düşünüyorum.
Ankara, artık kararını vermeli. Ve bu karar mazlum Filistin halkını korunmaya yönelik olmalı.
İsrail’de kurulan savaş hükümeti gibi, Türkiye’de tüm muhalefet partilerinin dahil olacağı milli bir konsensüs ve acil durum planı hazırlanmalı. Muhalefet partileri tüm itirazlarını saklı tutarak hükümete destek vermeli. AK Parti de, küskünlüğü bir tarafa itmeli ve politika geliştirerek muhalefet partilerini bir masada toplamalı.
Tarihin böyle bir dönüm noktasında büyük bir vizyonsuzluk ve lidersizlik örneği sergileyen CHP de, ülkesinin yanında olması gerektiği gerçeğini artık görmeli.
İYİ Parti de, özellikle yetişmiş ekonomik kadroları ve devlet tecrübesi olan siyasetçileri ile AK Partiye, ülke normalleşene kadar ve bu savaş bitene kadar bütün itirazlarını saklı tutarak destek vermeli.
Gönül ister ki, Meclis içi ve dışındaki bütün siyasi partiler, bir araya gelip mazlum Filistin halkını korumak için atılacak adımlara destek vermesi.
An itibari ile kaosun ortasında değil, başlarındayız. Her tarafı cephelerle çevrilmiş Türkiye, daha fazla zalimin zulmüne seyirci kalmamalı. Hem Türkiye, hem de mazlum Filistin halkının çıkarlarını ön plana alacak şekilde, yenidünya düzeninde çok büyük bir diplomatik, ekonomik ve askeri güç haline gelmeliyiz.
Artısı ve eksisini tüm yönleriyle tartıp, artık bir karar vermek durumundayız. İnşallah Türkiye bu lanet savaşa girmeden akan kan son bulur.