Aşk, her sınırı aşan, hiçbir engel tanımayan kudretli bir rüzgâr gibi eser yüreğimde. Ne mesafeler, ne toplumun keskin yargıları, ne de zamanın acımasız hükmü… Hiçbiri bu sevdanın karşısında duramaz. Senin gözlerine her baktığımda içimde kıyametler kopar, ama bir o kadar da dingin bir deniz olurum. Çünkü sen varsın, sesin ruhumu sarıyor, bakışların dünyayı unutturuyor.
Sana olan sevgim, Mezopotamya’nın binlerce yıllık tarihine meydan okuyan bir destan gibi. Burada aşk zor yaşanır; gelenekler, aileler, kısıtlamalar arasında sıkışıp kalır. Ama bizim sevgimiz, bu toprakların bereketli tohumları gibi, ne kadar taşlı topraklara düşerse düşsün, yine de filizlenmeyi bilir. Çünkü biz, yüreğimizi korkulara teslim etmeyen, aşkın gücüne inanan iki aşığız.
Her gün seni görmek, her sabah seninle uyanmak istiyorum. Ellerini tutmak, başını dizlerime yaslayıp saçlarını okşamak… Zamana meydan okuyarak, her anı seninle paylaşmak istiyorum. Ne kadar imkânsız olursa olsun, kalbimin ritmi sadece senin için atıyor.
Hudutsuz sevda, bir başkaldırıdır. Özgürlük kadar kutsaldır, gökyüzü kadar sınırsızdır. Bizi durdurmak isteyenlere inat, göz göze geldiğimizde dünyayı susturan, her anı sonsuzluğa çeviren bir büyüdür. Seninle birlikteyken ne geçmişi ne geleceği düşünürüm; o anın içinde kaybolurum.
Aşkımız Mezopotamya’nın coğrafyasına benziyor; sert, zorlayıcı ama bir o kadar da verimli. Yıldızların altında, fısıltılarla birbirimize aşkımızı anlattığımız geceler… Rüzgârın bize şarkılar söylediği, toprağın bizi kutsadığı anlar… Zaman dursa, dünya dursa, bu sevda asla tükenmeyecek. Çünkü seninle olduğum her an, sonsuzluk kadar derin.
Seni seviyorum. Korkusuzca, hudutsuzca, tüm engellere meydan okuyarak…