İhsan Yılmaz
Köşe Yazarı
İhsan Yılmaz
 

MÜLTECİ BENLİK...

Biliyorum, konuşacak çok şeyimiz var, paylaşacak daha çok anımız var. Yüreğimin yettiği yere kadar sana sesleniyorum, Mezopotamya’nın onurlu çiçeği. Bu gecenin sessizliğinde sana fısıldıyorum. Tatlı bir mırıltıyla yaklaşıp, seni “hoş geldin” sözcükleriyle karşılıyorum. Yaşadıklarımız, yaşananlar kolay unutulacak şeyler değildi. Ve ikimizin de bu sevdadan kolayca vazgeçemeyeceğimizi en baştan beri biliyordum. Bugün sana olan kırgınlığımı, öfkemi, sitemimi rafa kaldırdım. Soğuk bir kış günü terk etmiştin bu coğrafyayı, fakat bugün yanıyoruz. Senin gelişinle birlikte hem toprak hem ben yeniden yanıyoruz. Her gidişinin ardından boğazımda düğümlenen tek cümle var: "Mültecidir benim benliğim." Bugün ilk kez, hem de dönüşünle birlikte bu cümleyi kullanıyorum sevgili... Yaşanan felaketler, duygusal travmalara sebep olur. Kışın en sert rüzgarları, en şiddetli fırtınaları bile bazen insanın içindeki yıkım kadar acı vermez. Ve bir gidiş, hele ki bir kaybediş, yaşanan en büyük travmadır. Mutluluğumu, sevincimi ve coşkularımı resimlerinle paylaşıyorum. Senin bende bıraktığın duygunun üstünü örtemedim. Gördüğün gibi, sana ve aşkımıza asla helal getirmedim. Seni unutmak için sığındığım kelimeler ihanet etti bana. Tanrılar, ettiğim yeminleri reddetti. Nereden bilebilirdim ki aslında bedenimin işbirlikçi olduğunu... Sen unutulacak kadın değilmişsin. Görüyorsun işte, aşka ve sana ihanet etmiyorum ben. Kırgınlığım sadece aşka. Sen üstüne alma, bu benim yaşam tarzım. Kimse anlamaz benim neler yaşadığımı... Bir yaz akşamı, güneşin bedenimi yakmasını beklerken, yine seni çıkarttı karşıma. Sen hiç gitmemiştin aslında. Yağmurlar, karlar, fırtınalar kopsa da, aşka dair ne varsa hiç gitmedi içimden. Sadece bedenin gitmişti uzaklara. Oysa sen hep bendeydin. Yanımdaydın, hayalimde, düşümde bir kelebektin. Aşkı alıp götürdün uzaklara. Ben yine Ba-pe-riksiz kaldım, bir başıma. Oysa sen kıyamazdın bana, bilirdim. Bir gün döneceğini hep hissetmiştim. Ve o gün işte geldi. Hüzünlerim bitti. Seni Mezopotamya'da hissetmek, Dicle'nin kenarında görmek, ömrüme ömür katacak. Orhan Doğan'a, Ahmedê Xanê'ye ve Evîndar Mem'e komşu oldun sevgili. Cudi ve Gabar dağlarında esen serin rüzgarlar, yüzünü okşayacak artık. Ve sen varsan bu dağların eteğinde, Dicle gülsuyu akıtacak sularına. Ey Mezopotamya'nın onurlu şehri, benden selam söyle yüreğimin kelebeğine. Ona iyi bakın, uçmasın Baperiğim, yavrularını sarmalasın Botan'da. Onu size emanet ediyorum. Sevgili, özgürlüğümüzü hayal ediyorum. Hayatla bitmemiş umutlarımız var. Bizi bekleyen yarına umutla bakan çocuklarımız var...  
Ekleme Tarihi: 20 Şubat 2025 - Perşembe
İhsan Yılmaz

MÜLTECİ BENLİK...

Biliyorum, konuşacak çok şeyimiz var, paylaşacak daha çok anımız var. Yüreğimin yettiği yere kadar sana sesleniyorum, Mezopotamya’nın onurlu çiçeği. Bu gecenin sessizliğinde sana fısıldıyorum. Tatlı bir mırıltıyla yaklaşıp, seni “hoş geldin” sözcükleriyle karşılıyorum. Yaşadıklarımız, yaşananlar kolay unutulacak şeyler değildi. Ve ikimizin de bu sevdadan kolayca vazgeçemeyeceğimizi en baştan beri biliyordum.

Bugün sana olan kırgınlığımı, öfkemi, sitemimi rafa kaldırdım. Soğuk bir kış günü terk etmiştin bu coğrafyayı, fakat bugün yanıyoruz. Senin gelişinle birlikte hem toprak hem ben yeniden yanıyoruz. Her gidişinin ardından boğazımda düğümlenen tek cümle var: "Mültecidir benim benliğim." Bugün ilk kez, hem de dönüşünle birlikte bu cümleyi kullanıyorum sevgili...

Yaşanan felaketler, duygusal travmalara sebep olur. Kışın en sert rüzgarları, en şiddetli fırtınaları bile bazen insanın içindeki yıkım kadar acı vermez. Ve bir gidiş, hele ki bir kaybediş, yaşanan en büyük travmadır. Mutluluğumu, sevincimi ve coşkularımı resimlerinle paylaşıyorum. Senin bende bıraktığın duygunun üstünü örtemedim. Gördüğün gibi, sana ve aşkımıza asla helal getirmedim. Seni unutmak için sığındığım kelimeler ihanet etti bana. Tanrılar, ettiğim yeminleri reddetti. Nereden bilebilirdim ki aslında bedenimin işbirlikçi olduğunu...

Sen unutulacak kadın değilmişsin.
Görüyorsun işte, aşka ve sana ihanet etmiyorum ben. Kırgınlığım sadece aşka. Sen üstüne alma, bu benim yaşam tarzım. Kimse anlamaz benim neler yaşadığımı...

Bir yaz akşamı, güneşin bedenimi yakmasını beklerken, yine seni çıkarttı karşıma. Sen hiç gitmemiştin aslında. Yağmurlar, karlar, fırtınalar kopsa da, aşka dair ne varsa hiç gitmedi içimden. Sadece bedenin gitmişti uzaklara. Oysa sen hep bendeydin. Yanımdaydın, hayalimde, düşümde bir kelebektin.

Aşkı alıp götürdün uzaklara. Ben yine Ba-pe-riksiz kaldım, bir başıma. Oysa sen kıyamazdın bana, bilirdim. Bir gün döneceğini hep hissetmiştim. Ve o gün işte geldi. Hüzünlerim bitti. Seni Mezopotamya'da hissetmek, Dicle'nin kenarında görmek, ömrüme ömür katacak.

Orhan Doğan'a, Ahmedê Xanê'ye ve Evîndar Mem'e komşu oldun sevgili. Cudi ve Gabar dağlarında esen serin rüzgarlar, yüzünü okşayacak artık. Ve sen varsan bu dağların eteğinde, Dicle gülsuyu akıtacak sularına. Ey Mezopotamya'nın onurlu şehri, benden selam söyle yüreğimin kelebeğine. Ona iyi bakın, uçmasın Baperiğim, yavrularını sarmalasın Botan'da. Onu size emanet ediyorum.

Sevgili, özgürlüğümüzü hayal ediyorum. Hayatla bitmemiş umutlarımız var. Bizi bekleyen yarına umutla bakan çocuklarımız var...

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve malabadigazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.