İhsan Yılmaz
Köşe Yazarı
İhsan Yılmaz
 

Kayyum Politikası ve Siyasi İrade

Türkiye’nin siyasal atmosferi son yıllarda sürekli değişim gösterirken, özellikle yerel yönetimler üzerindeki merkezi otoritenin etkisi giderek daha fazla tartışma konusu haline geliyor. Kayyum atamaları, halkın doğrudan iradesiyle seçtiği yöneticilerin yerine devlet tarafından görevlendirilen isimlerin geçmesi anlamına gelirken, bu uygulama demokrasi, hukuk ve yerel yönetim anlayışı açısından önemli soru işaretleri yaratıyor. Özellikle DEM’in kazandığı belediyelere yönelik kayyum atamaları, kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Seçimle göreve gelen belediye başkanlarının görevden alınması ve yerlerine merkezi hükümet tarafından atanan valilerin veya bürokratların geçirilmesi, sadece siyasi bir tasarruf değil, aynı zamanda halk iradesine doğrudan bir müdahale olarak görülüyor. Hükümet kanadı, bu uygulamayı terörle mücadele ve kamu düzeninin korunması çerçevesinde değerlendirirken, muhalefet partileri ve birçok demokratik kitle örgütü, kayyum atamalarının halkın seçim hakkına yapılan bir müdahale olduğunu savunuyor. Yıllardır süre gelen bu uygulama, yerel yönetimler üzerindeki merkezi tahakkümün giderek arttığını ve seçim süreçlerinin sembolik hale geldiğini gösteriyor. Kayyum atamalarının en büyük tartışma yaratan yönü, halkın demokratik seçimlerle belirlediği yöneticilerin görevden alınması. Eğer bir belediye başkanı, suç işlediği gerekçesiyle görevden alınıyorsa, bunun hukuk çerçevesinde bir soruşturmaya tabi tutulması ve yerine geçecek kişinin yine halkın iradesiyle belirlenmesi beklenirdi. Ancak mevcut sistem, halkın oylarıyla seçilen kişilerin yerine atama yapılmasını normalleştiriyor. Bu durum, “seçmek yetmiyor mu?” sorusunu beraberinde getiriyor. Eğer seçimle gelen yöneticiler devletin güvenlik politikalarıyla ters düştüğünde görevden alınacaksa, bu durumda sandığın anlamı ne kadar kalıyor? Demokrasi, yalnızca oy kullanmakla mı sınırlı, yoksa seçmenin iradesine saygı duyulmasıyla mı güçleniyor? Kayyum politikası, özellikle Kürt siyasetinin güçlü olduğu bölgelerde uygulandığından, bu durum bölgesel bir rahatsızlık ve tepkiye yol açıyor. Halk, kendi seçtiği temsilcilerin yerine devlet tarafından atanan yöneticileri görmekten rahatsızlık duyuyor. Bu durum yalnızca yerel yönetimler açısından değil, bölgesel güven ve siyasi istikrar açısından da kritik bir noktada duruyor. Öte yandan, muhalefetin güçlü olduğu diğer belediyelerde de zaman zaman kayyum ihtimali gündeme geliyor. Bu durum, iktidarın yerel yönetimlere olan yaklaşımını ve merkeziyetçi yönetim anlayışını daha net bir şekilde ortaya koyuyor. Türkiye’de yerel yönetimler, sadece belediyecilik hizmetleri sunan idari birimler değil, aynı zamanda halkın siyasi iradesinin de bir yansımasıdır. Kayyum atamaları, yalnızca yönetimsel bir düzenleme olarak görülemez; aksine, halk iradesi ile merkezi otorite arasındaki güç mücadelesinin en somut örneklerinden biridir. Bugün yaşananlar, demokrasiye duyulan güveni sarsarken, yarın sandık başına gidecek seçmenin zihninde şu soruyu bırakıyor: "Oy verdiğim kişi gerçekten yönetecek mi, yoksa bir süre sonra yerine atanmış bir kayyum mu gelecek?" Demokrasi, yalnızca seçim günü değil, seçim sonrası da devam eden bir süreçtir. Bu sürecin sağlıklı işleyebilmesi için halkın iradesinin her koşulda korunması ve yerel yönetimlerin bağımsızlığının güvence altına alınması gerekir. Aksi halde, halkın sandığa olan inancı zedelenecek ve yönetim anlayışı giderek daha otoriter bir forma bürünecektir.  
Ekleme Tarihi: 18 Şubat 2025 - Salı
İhsan Yılmaz

Kayyum Politikası ve Siyasi İrade

Türkiye’nin siyasal atmosferi son yıllarda sürekli değişim gösterirken, özellikle yerel yönetimler üzerindeki merkezi otoritenin etkisi giderek daha fazla tartışma konusu haline geliyor. Kayyum atamaları, halkın doğrudan iradesiyle seçtiği yöneticilerin yerine devlet tarafından görevlendirilen isimlerin geçmesi anlamına gelirken, bu uygulama demokrasi, hukuk ve yerel yönetim anlayışı açısından önemli soru işaretleri yaratıyor.

Özellikle DEM’in kazandığı belediyelere yönelik kayyum atamaları, kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Seçimle göreve gelen belediye başkanlarının görevden alınması ve yerlerine merkezi hükümet tarafından atanan valilerin veya bürokratların geçirilmesi, sadece siyasi bir tasarruf değil, aynı zamanda halk iradesine doğrudan bir müdahale olarak görülüyor.

Hükümet kanadı, bu uygulamayı terörle mücadele ve kamu düzeninin korunması çerçevesinde değerlendirirken, muhalefet partileri ve birçok demokratik kitle örgütü, kayyum atamalarının halkın seçim hakkına yapılan bir müdahale olduğunu savunuyor. Yıllardır süre gelen bu uygulama, yerel yönetimler üzerindeki merkezi tahakkümün giderek arttığını ve seçim süreçlerinin sembolik hale geldiğini gösteriyor.

Kayyum atamalarının en büyük tartışma yaratan yönü, halkın demokratik seçimlerle belirlediği yöneticilerin görevden alınması. Eğer bir belediye başkanı, suç işlediği gerekçesiyle görevden alınıyorsa, bunun hukuk çerçevesinde bir soruşturmaya tabi tutulması ve yerine geçecek kişinin yine halkın iradesiyle belirlenmesi beklenirdi. Ancak mevcut sistem, halkın oylarıyla seçilen kişilerin yerine atama yapılmasını normalleştiriyor.

Bu durum, “seçmek yetmiyor mu?” sorusunu beraberinde getiriyor. Eğer seçimle gelen yöneticiler devletin güvenlik politikalarıyla ters düştüğünde görevden alınacaksa, bu durumda sandığın anlamı ne kadar kalıyor? Demokrasi, yalnızca oy kullanmakla mı sınırlı, yoksa seçmenin iradesine saygı duyulmasıyla mı güçleniyor?

Kayyum politikası, özellikle Kürt siyasetinin güçlü olduğu bölgelerde uygulandığından, bu durum bölgesel bir rahatsızlık ve tepkiye yol açıyor. Halk, kendi seçtiği temsilcilerin yerine devlet tarafından atanan yöneticileri görmekten rahatsızlık duyuyor. Bu durum yalnızca yerel yönetimler açısından değil, bölgesel güven ve siyasi istikrar açısından da kritik bir noktada duruyor.

Öte yandan, muhalefetin güçlü olduğu diğer belediyelerde de zaman zaman kayyum ihtimali gündeme geliyor. Bu durum, iktidarın yerel yönetimlere olan yaklaşımını ve merkeziyetçi yönetim anlayışını daha net bir şekilde ortaya koyuyor.

Türkiye’de yerel yönetimler, sadece belediyecilik hizmetleri sunan idari birimler değil, aynı zamanda halkın siyasi iradesinin de bir yansımasıdır. Kayyum atamaları, yalnızca yönetimsel bir düzenleme olarak görülemez; aksine, halk iradesi ile merkezi otorite arasındaki güç mücadelesinin en somut örneklerinden biridir.

Bugün yaşananlar, demokrasiye duyulan güveni sarsarken, yarın sandık başına gidecek seçmenin zihninde şu soruyu bırakıyor: "Oy verdiğim kişi gerçekten yönetecek mi, yoksa bir süre sonra yerine atanmış bir kayyum mu gelecek?"

Demokrasi, yalnızca seçim günü değil, seçim sonrası da devam eden bir süreçtir. Bu sürecin sağlıklı işleyebilmesi için halkın iradesinin her koşulda korunması ve yerel yönetimlerin bağımsızlığının güvence altına alınması gerekir. Aksi halde, halkın sandığa olan inancı zedelenecek ve yönetim anlayışı giderek daha otoriter bir forma bürünecektir.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve malabadigazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.