Her çocuk gibi ben de futbolla iç içe büyüdüm, ama diğer çocuklardan farklı olarak sadece izlemek ya da oynamakla kalmadım, sokakta mahalle maçları yapardık. Halı sahalar filan yoktu. Ya cadde ya da bina aralarında maç yapardık. Oynadığımız futbol maçlarını deftere not tutuyordum. Sonra onları okur, kim daha çok gol atmış, kimin takımı daha çok maç kazanmış diyerek aramızda yarışırdık. Çok güzel günlerdi be… Kavga yoktu, şiddet ve küfür yoktu. Kıyasıya bir yarış vardı.
Dünyanın en popüler spor dalı olan futbol, Avrupa'dan Afrika'ya, Asya'dan Amerika'ya dek çok geniş bir coğrafyada milyonlarca insanın hayranlığını kazanmıştı. Bu hayranlık artık bitti.
Son zamanlarda yeşil sahalarda gördüğümüz çirkin, rezalet ve skandal şiddet görüntüler, herkeste olduğu gibi benim de, futbola olan ilgim ve tutkunluğumu bitirme noktasına getirdi.
Açık söyleyeyim; artık heyecanım hiç yok. Maçları izleyemez duruma geldim. Çünkü yeşil sahalarda futbol yerine artık şiddet görüntüleri sergileniyor.
Heyecan ve keyif veren çekişmeli harika futbol oyunu izlemek yerine, yumruklar, tekmeler, boğuşmalar gibi şiddet içerikli görüntüler izler olduk. Türk futbolunun geldiği noktaya bakın.. Yazıklar olsun!
Yeşil sahalar resmen kavga meydanına dönüştü.
Yumruklar, tekmeler ve boğuşmalarla dolu şiddet içeren görüntülerin sporla, futbolla ilgisi olamaz. Bunlar utanç verici görüntülerden başka bir şey olamaz.
Net bir ifadeyle; artık futbol, seyirlik bir oyun olmaktan çıktı. Milyarlarca doların dolaşımda olduğu endüstriyel faaliyet alanına dönüştü.
Bu hale gelmesiyle birlikte haliyle kavga çok sert, hesaplar acımasız olmaya başladı. Sistemin can damarı ise taraftarın karşılıksız sevgisi, hesapsız tutkusudur. Maalesef..
Taraftarın masum duyguları üzerine inşa edilen futbol endüstrisinin kirli çarkı, toplumsal kutuplaşmaları tetikler ve siyasi karşıtlık üretir hale gelmesi çok üzücü. Amiyane tabirle iş zıvanadan çıktı.
Bu bağlamda son haftalarda yaşananlar karşısında başta Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) olmak üzere, siyaset kurumunun daha aktif rol üstlenmesi zorunlu hale geldi. Aksi halde telafisi güç daha büyük zararlar doğabilir. Ve Allah muhafaza bizler çok daha feci görüntüler izleyebiliriz.
TFF demişken, çok açık ve net ifade edeyim; sınıfta kaldı. TFF Başkanı kameralar önünde yüksek sesle konuşmaktan öteye gitmedi, gidemedi.
Kamuoyunda henüz Ankaragücü Başkanı Faruk Koca’nın hakeme attığı yumruğun etkisi bitmeden Bursa’da yaşanan ve resmen ‘vahşet’ dedirten görüntülerle sarsıldık.
Spor, Fair-Play, dostluk, barış ve kardeşlik demektir. Ülkemizde bu sadece sözde kalmaktan öteye gitmiyor. Başta yeşil sahalar olmak üzere sporun yapıldığı hiçbir alanda bu uygulanmıyor.
Bursa’da görüldüğü gibi. Önceki gün TFF 2. Lig Beyaz Grup'ta Bursaspor ile Diyarbekirspor arasında oynanan karşılaşma sonrasında gördüklerim tüylerimi resmen diken diken etti. ‘Bu nasıl bir kin, bu nasıl bir öfke…’ demeden alıkoyamadım kendimi.
Bursasporlu futbolcu, kendisi gibi ekmeğini futboldan kazanan Diyarbekirsporlu futbolcu arkadaşını nasılda yumrukluyor, tekmeliyor. Yetmiyor başkaları da gelip onunla birlikte futbolcuya resmen meydan dayağı atıyor. Peki sebep ne? 2-0 mağlup olmak, yenilmek mi? Bence değil.. Hem Bursa taraftarının hem de Bursaspor’lu futbolcuların Diyarbakır takımlarına karşı bir kini, öfkesi var. Bunu hepimiz biliyoruz.
Meselenin sadece mağlubiyet olmadığını çok iyi biliyoruz. Zira futbolda zaten 3 sonuç vardır. Yenmek, yenilmek berabere kalmak… Yenilmeye tahammülü olmayan biri futbolcu olamaz, olmamalı.. O futbolcunun da bu zeka ve bilinçte olduğunu biliyoruz. Dert mağlubiyet değil. Dert başka.. Ama bu dert çok tehlikeli. Irkçılık, ayrıştırma ve linç asla kabul edilemez.
Bunu sergileyenler hakkında gerekli kurumlar, soruşturma başlatmaz, yasaları uygulamaz ise, korkarım ki yarın çok daha ağır ve telafisi mümkün olmayan hadiseler yaşarız. Allah muhafaza. Sağduyu, birlik ve beraberliğimizi bozmamalıyız.
Ama ilgili kurumlarda bu birliğin, adaletin ve sağduyunun devamı için faillere hak ettiği cezayı mutlaka vermelidir… Yeşil sahalarda sadece futbolu izletmek umuduyla…