Doğrusunu söylemek gerekirse bu mevzuyu özellikle iki hafta sonrasına bıraktım çünkü ilk önemli ve kritik atamaları izlemek ve kentteki havayı iyice tahlil etmek istedim.
Malumunuz Dicle Üniversitesi Rektörlüğü’ne geçtiğimiz ay Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla atama gerçekleşti.
50 yıl aradan sonra gelenek bozuldu ve bir edebiyatçı Dicle Üniversitesi’ne Rektör oldu. Ve aynı zamanda da çok uzun yıllar sonra bir ‘Diyarbakırlı Rektör’ oldu.
Dicle Üniversitesi Rektörlük atama sürecinde bu mesele önümüze çok çıktı. Diyarbakır’da 7’den 77’ye herkesin ortak talebi üniversiteye bir Diyarbakırlı akademisyenin rektör olarak atamasıydı ve bu talepte son derece haklı ve yerinde bir talepti.
Şahsen ben bölge ve kent ayrımı yapan biri değilim ama bir şehirde herhangi bir kuruma idareci olarak atanan kişinin o şehrin evladının olmasını isterim.
Çünkü o kişi memleketi ve insanları çok daha iyi tanıyor ve biliyor. Hizmet politikasını ona göre belirliyor. Neyin negatif, neyin pozitif karşılanacağını iyi tahlil edebiliyor.
Eğer liyakat sahibi, dürüst ve çalışkan bir idareci ise, bu aynı zamanda hem hizmet aşkı, hem de daha adaletli bir yönetim anlayışını kendisinde hakim kılıyor.
Dicle Üniversitesi hem kampüs genişliği bakımından hem de geçmişiyle Türkiye’nin en köklü üniversitelerinden birisidir.
Diyarbakır şehir merkezi ile arasında adına türkü ve şiirlerin yazıldığı Dicle nehri var. Şu gerçeği de her defasında hatırlatmak istiyorum!
Bugünkü yazımda da tekrarlayayım; Ateşi bol olsun darbeci general, dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in ‘’Altına tekerlek takılsa buradan götürürdüm" dediği bir üniversitedir Dicle Üniversitesi aynı zamanda.
Maalesef uzunca yıllar basiretsiz idareciler tarafından yönetildi. Tabi ki iyi yönetenler de oldu, haklarını yemeyelim ama bunlar bir elin parmak sayısını geçmiyor. Üniversite, hak ettiği yere gelmedi, getirilemedi. Çok yazık oldu.
Üniversiteyi yönetenler hep Dicle’nin bu yanına set koydu. Şehirle bütünleşemedi. Şehrin kurumlarına, sivil toplum örgütleri ve diğer dinamikleriyle hep arasına mesafe koydular. Şehrin üniversiteden, üniversitenin de şehirden faydalanması hep engellendi.
Görev yapan bazı rektörler, sanki güvenlik kurumunun başındaki bir yöneticiymiş gibi bir politika izledi. Diyarbakırlılarla ve kent dinamikleriyle hiçbir zaman bir araya gelmedi. Üniversitenin hastane hariç, kapısı halka hep kapalı tutuldu.
Ne eğitim ne sağlık alanında ciddi adımlar atılmadı. Yıllardır tek bir akademik başarı yok. Öğrenci sayısı hala istenilen noktada değil. Ben ve benim gibi binlerce kişi üniversiteden umudunu kesmişti. Ta ki yeni atama yapılana kadar.
Türkiye’de Rektör, en yüksek düzeydeki akademik unvana sahip kişidir. Aynı zamanda devletin en üst mercii tarafından seçilen ve atanan, üniversitenin akademik, idari ve mali bütün alanlarında yetkili ve sorumlu olan en üst yöneticisidir.
Rektör, en üst bilgi kurumu olan üniversiteyi, misyonunu gerçekleştirmek, sürdürmek ve geliştirmek üzere yöneten kişidir.
Atanan Rektör aynı zamanda çok iyi bir yönetici olmalı. İş bilen bir ekiple çalışmalı. O iş bilen kişileri seçecek yeteneğe sahip olmalı. Onlarla ortak akıl oluşturabilmeli. Vizyon sahibi ile ne kastediliyorsa öyle olmalı. Eser yaratma coşkusu ile dolu olmalı. Üniversitesini bilimsel açıdan hep daha ileriye taşıyacak adımların peşine düşmeli.
Bu çerçevede Ankara’da bakanlıkların kapısını aşındırmaktan çekinmemeli, üşenmemeli. Üst düzeyde akademik kaygıyla kararlar alabilmeli. Eğitimin kalitesi hakkında ‘takıntılı’ olmalı ve bu açıdan hiçbir ödün vermemeli. Verenlerin gözünün yaşına da bakmamalı.
Üst düzeyde araştırma yapanları ödüllendirecek formüllerin peşine düşmeli. Üniversitesini bilimsel açıdan hep daha ileriye taşıyacak adımları tasarlamalı…
İşte böyle bir Rektörün başarılı olması kaçınılmazdır.
Dicle Üniversitesi’ne son atanan Rektör de bu özelliklerin büyük bir bölümüne sahip kişidir.
Onun tıpçı olmaması, başarılı olmayacağı anlamına gelmez. Dürüst, şeffaf, adaletli ve liyakat sahibi olması, güzel adımlar atacağı ve iyi eserler bırakacağına işarettir.
Yeni Rektör Prof. Dr. Kamuran Eronat’ı çok yakından tanıyan biriyim. Uzun yıllardır muhabbetim olan değerli bir akademisyendir.
Kamuran Eronat, bu şehrin evladıdır. AK Parti’de 2. Dönem Milletvekilliği yapan Oya Eronat’ın kardeşidir.
Ablasının Milletvekilliği döneminde üniversitede haksızlığa uğramış bir akademisyendir aynı zamanda. Yani ablasının Milletvekilliği lehine değil, aleyhine kararların verilmesine neden olmuş biridir.
Uzunca dönem sınavları başarılı bir şekilde geçmesine rağmen hem doçent hem de profesörlük unvanı geciktirilmiştir. Ama o yılmamış, kendisine bu zulmü yapan FETÖ’cülerle tek başına mücadele etmiş ve emeğinin karşılılığını söke söke almış bir akademisyendir.
Kamuran hoca, ablası Oya Eronat’ın Milletvekilliği döneminde ne Diyarbakır’da ne de başka bir şehirde kamu kurumlarında görünmeyen, iş takibi yapmayan tek siyasetçi yakınıdır desem emin olun abartmam.
Kendi halinde, kendi işinde, siyasetten hep uzak duran bir kişiliktir. Kamuran hoca, içinde kitaplarının olduğu çantasını boynuna asar, Sur İlçesi Saraykapı Mahallesi’nde ‘Aydın Büfede’ tostunu yiyip, işine giden bir akademisyendir.
Üniversite’de FETÖ’cülere karşı normal bir akademisyenken verdiği amansız mücadelenin şahidiyim. Üniversitenin güzelleşmesi, ileriye gitmesi için hayal ettikleri projeleri sık sık anlatırdı.
Şimdi o projeleri bir bir hayata geçirme vakti. Hoca ilk olarak üniversitenin yeni bir hastaneye kavuşması için kolları sıvadı. Hastane ile birlikte çok önemli projeleri de var.
Hasta yakınlarının barınma sorunundan, otoparkına, dekanlıklarda bilimsel çalışmalardan, öğrenci sayısının arttırılmasına kadar devasa projeler hazırlanıyor. İnşallah yakın zamanda bu projelerin bir bir hayata geçirileceğini göreceğiz.
Gelelim ekibine; Rektör yardımcılarından dekan ve başhekim yardımcılarına kadar yapılan değişikliklerde siyasetin parmağının olmadığını çok iyi bilenlerden biriyim.
Kamuran Eronat, atama ve değişikliklerde liyakat, dürüstlük ve çalışkanlığı önemli kriter olarak belirleyen bir yapıya sahip. Bu tutum ve özelliği çok önemli. Oluşturduğu ve oluşturacağı ekiple üniversiteyi daha ileriye götürmeyi amaçlıyor. Umarım başarılı olur. Ekibi ona, o da Diyarbakır’a mahcup olmaz.
Şu noktaya da vurgu yaparak yazımı tamamlamak isterim; Kamuran Eronat ve ailesiyle olan muhabbetim asla tarafsızlık ilkeme etki etmeyecektir. Varsa eksiği, yanlışı elbette ki eleştireceğim. Güzel ve olumlu işleri de alkışlayacağım…