Silvan’ın kültürel yapısında Misafirin çok büyük değeri vardır. Kaçak çaylar doldurulur kadehlere, tütünler sarılır, yiyecekler ikram edilir. cemaat kalabalıktır. Dedem Hacı Latif’ê Hecî Eşyan’nin misafirleri doldurmuştur odayı.. Amcamız Hacı Mihemed Elî’yê sivarçî devam eder Mellê Gülê’nin meselesine Mellê Gülê Farqîn de tanınan renkli bir sima olmuştur. Her olumsuz davanın barış noktası, Her çocuğu olmayan annenin ziyaretgahı, çaresiz dertlerin ümit kapısıdır artık.
Namı büyümüştür. gülê ise varlık içerisine girmiş büyük bir zata eş olmanın nimetlerini iyi bir şekilde değerlendirmektedir. Aylar yıllar derken, bir bahar mevsiminin güneşli bir gününde İstanbul’dan deve ve at katarları ile sefere çıkan padişah emrindeki kervancıbaşı ve ekibi ( ji binê xetê ) ‘den dönerken yolları, Dağ ile ova arasına kurulmuş birçok medeniyetin beşiği, Silvan’dan geçmektedir. Elbat dağlarının eteğinde konaklarlar.
( Kanîya Navîn )’ın suyundan içer, ( Kanîya Mezin) de de yüzer ve yorgunluk atarlar. Farqîn’ın temiz havası ile bayram etmiştir cigerleri. Kervancıbaşı emir verir tayfalarına toparlanır ve yollarına devam ederler kervandaki eksik bir katırla… Farqîn’ın güzelliği unutturmuştur onlara pirinç yüklü yeşilimsi renkte katırı. Katır kervandan ayrılmış ve deli dana gibi silvan’ın sokaklarında başı boş gezmektedir. Bunu fark eden (di xortê hijde salî ), katırı kaptıkları gibi getirip (Xana Şero)’ya bağlarlar. Bir çırpıda iki koca pirinç çuvalı indirilir han’ın köşesine.. kar beyazlığıyla parlarcasına bekletilir bir köşede.
İki genç, Mellê Gülê’den gizli bir şey olmaz ona her şey ayandır. Yaptıklarımızı duyarsa bizi perişan eder. en iyisi gidip ona anlatalım derler. Mellê Gülê’nin kapısına varırlar ama çalmaya çekinirler kendi aralarında konuşurlarken, gülê kapıya dayanmış onları dinlemektedir. İki genç en son kapıyı çalmaya karar verirler ama nafile, gülê daha çabuk davranır, bir bilgin edasıyla kapıyı açar, çok sert bir bakış atar ve biraz önce bizim evde bahsiniz geçti. Mellê ikinizin neler yaptığını bana söyledi. Eyer ondan gizleseydiniz. Alim Allah çarpılırdınız. Sakın o pirinç çuvallarına kimse dokunmasın der ve kapıyı sertçe yüzlerine kapatır. (Herdû xortê delâl) donup kalırlar. Bir endişe ve titreme molasından sonra kendilerine gelirler. Oracıkta, (bi sond-û qesem) ile yemin ederek Mellê gülê’den habersiz adım atmayacakları sözü ile sokağı terk ederler.
Kervancıbaşı ve ekibi ilerlemektedir. (nêzî dara hiznaxî)’ye yeşilimsi pirinç yüklü katırın olmadığını farkederler. Kervan durur yatar molaya… Kervancıbaşı ve birkaç adamı katırı sorarak gezerler Farqîn’ın küçelerini. Birkaç kişiden sorarlar. Lakin, herkes Mellê Gülê’ye gidin ancak, o sizlere nerde olduğunu söyleyebilir derler. Kervancıbaşı çok diyar gezmiştir. Alim ve bilgindir. Heyecan almıştır benliğini merak eder bu zat-ı aliyi. Koşar kapısına Mele’nın. Yanındakilere, eyer bu düşündüğüm kadar alim bir hoca ise padişaha kendisinden bahsedeceğim der. Tabi gülê kapı arkasında her zamanki gibi konuşulanları dinlemektedir. gelen misafirlere açar kapıyı. Bilmektedir ne iste yeceklerini ve farkındadır kudretlerinin. Bir istihbarat elemanı gibi analiz etmiştir gelişmeleri. Salmıştır odaya haberleri.
Mellê gülê, içerden bağırır ! misafirler çok uzak diyarlardan gelmişler. Onları bekletme al içeriye bir yorgunluk kahvesi içsinler der Gülê alır misafirleri huzura, verir ellerine acı kahve’yi..
Kervancıbaşı şaşkındır. sıkıntı ile sayın hocam diyerek söze başlayacak ki; Mellê gülê, elini kaldırır… rahat ol evladım bu kapıdan kimse çaresiz çıkmamıştır. Senin kervanından bir katırın ayrılmış ve kaybolmuştur. Rengi yeşildir, yükü de pirinçtir. Kervancıbaşı ve yanındakiler heykel gibi sessizce donakalırlar. Kervancıbaşı çekinerek, peki hocam onu nerde bulabiliriz diye sorar. Mellê Gülê başını önüne eğer , gözlerini bir-iki dakika kapatır ve sıçrar bir vaziyette kervancıbaşına dönerek evet olanları gördüm. katırı onsekiz yaşlarında iki genç yakalayıp ( Xana Şero )’ya götürmüşler. iki pirinç çuvalını da orda bir köşeye yığmışlar. Şu anda katırınız ve iki çuval pirinciniz orda beklemektedir. Gidin yükünüzü yükleyin ve yolunuza devam edin. Size bir şey soran olursa Mellê Gülê’nın misafiriyiz dersiniz. Haa bu arada kudretli padişahıma selamlarımı iletin. Yolunuz açık olsun der. Kervancıbaşı eğilir elini öper. Hayır dualarınızı esirgemeyin der ve sırtını dönmeden gerisin geriye kapıdan çıkar…
Kervancıbaşı çok diyar gezmiş ancak ilk kez bu kadar şaşırmıştır. “Bir insanın kalp gözü bu kadar açık olurmu” diyerek şaşkınlığını ifade eder. Mellê gülê’nın namı diyardan diyara taşmıştır. gelen geçen el öpmeden, eşiğinde eğilmeden geçememiştir farqîni… Devam edecektir.