Zaman zaman yerel konuları, yaşanmış olayları ve Silvan’ın o güzel tarihçesindeki renkli simaları işlemeye çalışacağım. Bir zamanlar hepimiz çocuktuk. Çocukluk yıllarımızda Şarkın verdiği talim – terbiye ile bir eve misafir geldiğinde evin çocukları ve delikanlıları kapı eşiğine oturur ve hizmette kusur etmemeye çalışırlardı. Muş’un ince kıyımlı, altın renkli tütünü nakışlı tabakalarda meydana serilir. Çekilen her sigara dumanıyla sohbetin üzerine bir bulut katmanı dağılırdı Dedem Hecî Latif’ê Hecî eyşan misafirleri çok severdi. Odası yine misafirlerle dolmuştur ( Feyzi û silêmanê Hesen çawiş, Heci xelîl û osmanê licî, Mihemedê kero (Sağır), Xalê Şefo, ûsivê mala popo, hecî cemîl û Heci elîxanê salikî, Remezanê ahmeçûro , Hecî sebrîyê xerzî , Evdila efendîyê mala hefthelebî’ya, Hecî ezîz û Sebrîyê kanikî, Mihemmed emînê Qaso, İmranê mihemed çawişê hefthelebîya, Hecî ahmedê palancî, Xalê mehmûdê qesab, Hecî ahmedê tuzcî, Hecî bekirê doncî, Xalê hiznîyê Şewqî ve adlarını sayamayacağım nice eşraf kişiler ) her zaman gördüğümüz renkli simalardı. Oda da heyecan had safhadadır. Duman kaplamıştır her yanı. Xwelîdaniklar dolmadan boşaltılır. Qedehler boşalmadan doldurulurdu. Yağız delikanlıların gözleri yanar ama yerlerinden kalkmak yerel kültürümüze ters düşerdi. Genç olarak yüreklerimiz sadece kusursuz bir hizmete konsantre olurdu.
İşte böyle bir gece de sohbet kuyulaşır söz amcamız Hacı Mihemed elî’yê sivarçî’ye gelmiştir. (Carek jî caran, Rehme li dê û bavê guhdaran….) bir zamanlar silvanda yaşanan Mellê Gülê’nin meselesini anlatmaya başlar.
Gülê, çok akıllı ve kurnaz bir kadındır. Her türlü (dek û dolabı ) çevirebilmektedir. Kocası da gülê’ye söz geçirememektedir. Zavallı ve gariptir. Gülê’nin komşuları arasında evi dolup taşan bir mele vardır ki; Derdine deva arayan herkes kapılarını çalar. Tabiî ki gelenler hoca efendinin kapısından eli boş yüzü kara girmez, mutlaka bir horoz, bir hindi veya bir keçi ile gelirlermiş. Gülê iç çekerek kapıdan pencereden izler durur. Günler, aylar birbirini kovalar Gülê bir sabah hışımla kalkar ve kocasına bu saatten sonra sende Gellesın der. Zavallı koca üfler püfler ama naçile gülê karar vermiştir bir kere. Kocası peki beni kimse tanımaz, açlıktan da nefesim kokuyor, kendi derdime çare bulamazken başkalarına nasıl çare bulacağım der durur. Ama güle bir karar daha vermiştir. Adın bu saatten sonra melê gülê olacak. Doğudaki her insan seni tanıyacak yaptığın muskaların önü her diyardan duyulacak. Herkes duymalı ki; Mellê Gülê’den gizli bir şey olamaz, kimse gizli bir şeyleri çeviremez ve her şey ona ayandır. Melle, Gülê’ye başkaldıramaz, elif yazmayı bilmez iken, çaresiz kabul eder.
Gülê, radarları açmış pür dikkat sokakta komşu hoca ya gelecek kişileri beklemeye koyulur. İlçeye bağlı köylülerden gelen oldukça bir aslan çevikliğiyle onları çevirir kendi evine misafir eder, kendilerini sakin sakin dinler içerde Melle’ye iletir. Melle dersine iyi çalışır, konuya vakıf huzura alır onları. Misafirler konuşmadan melê gülê onların sıkıntılarını dile getirir kendileri için dua edeceğini söyler ve bir muska karalar verir. Misafirler mutlu, misafirler şaşkın… Günler aylar derken Gülê’nin avlusu tavuk, horoz, hindi, keçi ve koyunla dolmuştur. Sesleri heddad’ların (Demirci) seslerini bastırmıştır.
Bir gün serhed tarafından bir kafile köylü küçük baş hayvanlarını Diyarbakır’a götürüp satmak için silvan’dan geçerler. Kış’ın çetin şartları dayanmıştır Elbat dağlarına. Kafile küçük bir çadır açar çola heşto’ya. Kafile reisi düşünür ve derki burada Mellê gülê var biz ona bir koç götürelim, ricamızı kabul ederse bir muska yapsın da yarına kadar kar yağmasın. Yağmasın ki; Hiç olmazsa biz hayvanlarımızı yarın sabah yola rahat çıkarırız. Sözleri, yanındakilere emir telaki etmiştir. Soluğu Mellê Gülê’nin kapısında alırlar. Kapı yı çalarlar. Mossad eğitimli Gülê derhal onları içeri alır, bir güzel dinler haberleri içeri iletir, onları huzura çıkarır. Mellê Gülê kar yağmasın diye muskayı yazar ve koçun boynuzuna takması için kafile reisinin eline tutuşturur. Kafile reisi muskayı alır , büyük bir mutlulukla yol almaktadır. bir sigara içimliğinde çola heştoya ulaşmıştır. en haşmetli koçun boynuzuna bağlar muskayı…
Kafile reisi, Mellê Gülê’den çok etkilenmiştir. Yarın kar yağmayacağı garanti, güvence tamdır. O akşam keyifle cıgaralar tüttürülür. Palas çadırın tavanı muhabbet dumanıyla katmerlenmiştir. Sohbet biter yatma zamanı gelir. Herkes huzurla bir köşede sekiz çizer dalar uykuya…. Olacağı varmış sabah kalkarlar ki; ( malikê ti xerabî ) her taraf bem beyaz . bir metre kar düşmüş.
Kafile reisi hiddetlenmiştir. Homurdanarak yanına beş-on adamıyla Mellê Gülê’nin kapısında soluğu alır, gülê pişkin pişkin dinler içeriye talimat verir ve adamları huzura alır. Mellê Gülê onları dinler ve derki; Ben bu muskayı ne zaman yaptım? adamcağız cevap verir. Dün öğlen. Mele tekrar sorar yani gündüz yaptım doğru mu? Cevap evet olmuştur.
Ben bunu gündüz yaptığım için gündüz kar yağmayacak, gece işini Allaha bıraktım. Dolayısıyla gece benim sorumluluğum da değildir der. Kafile reisi çok utanmıştır el pençe özür dileyerek divandan ayrılır. Yanındakilere seslenir. Gündüzü sağlama almış iken biz yola düşelim. Allahın işi belli olmaz. Bu gece de kar yağarsa perişan oluruz. Derhal yola koyulalım der ve hayvanların yönünü Diyarbakıra çevirir yoluna devam eder.
Mellê Gülê Meşhur olmuştur. Namı büyümüştür. gelen geçen el öpmeden, eşiğinde eğilmeden geçememiştir farqîni ….
(Devam edecektir)