Silvan’ın yerel kültüründe misafirin ve misafirliğin bir anlamı vardır. Sohbetler yapılır, Kaçak çaylar doldurulur kadehlere, tütünler sarılır, yiyecekler ikram edilir. Cemaat kalabalıktır. Dedem Hacı Latif’ê Hecî Eşyan’nin misafirleri doldurmuştur odayı. Amcamız Hacı Mihemed Elî’yê sivarçî devam eder Mellê Gülê’nin meselesine Mellê Gülê Farqîn de tanınan büyük bir âlim olmuştur. Her dava da barış kapısının anahtarı, darda kalanların ziyaretgâhı, çaresiz dertlerin ümit kapısıdır artık.
Kervancıbaşı mutlu ve şaşkındır. Kervancıbaşı çok diyar gezmiş ancak ilk kez bu kadar şaşırmıştır. İlk kez derdini anlatmadan her şey bilinmiştir. Tüm ekibin aklında Mellê Gülê vardır. Bu zatın kalp gözü açıktır. Gizli bir şey yoktur bu zat-ı ulemadan, biz konuşmadan her şeyi bildi. Bütün sıkıntılarımızı kısa sürede haletti. Biz bu minnetin altından asla kalkamayız der ve yollarına devam ederler. Günler birbirini kovalar. Kervancıbaşı ulaşmıştır istanbul’a, diz çökmüştür padişahın sarayında. Söyleyiverir haberleri bir bir fakat ilk kez size özel bir durumu anlatacağım der. Önce selamını iletmiştir Mellê Gülê’nın. Sonra da başlar Farqîn’ deki meşhur Mellê Gülê’ yi ve kayıp katırı anlatmaya. Devletlû padişah merak ve heyecan içinde dinler ve çok etkilenir. İvedi bir şekilde yola cemse çıkarır, Mellê Gülle’nin İstanbul’a getirilmesini emreder. Nice zamandır ki; ordunun başına inançlı ve cesaretli bir komutan aramaktadır. Karar alınmıştır. Mele Gülê için yazılmıştır ferman. Uzun bir yolculuktan sonra incikli boncuklu rahvan atlar arar Mellê Gülê’ nin evini. Farqîn’in sokaklarında. Bulurlar, çalarlar kapıyı. Gülê farkındadır olanların alır huzura onları. Kaçak bir çay demlemesinde padişahın fermanı okunmuştur yüzüne melle’nın.
Mellê Gülê üfler, püfler ben kiiim, komutan olmak kim ben kendi halimde zavallı biriyim der ama nafile padişah emir vermiştir. Gülê olanların farkında ve neşelidir. İlerde konaklarda yaşayacağını hayal etmeye koyulmuştur bile... Gülê, Melle’ye derki senin başaramayacağın iş olamaz. Bu ordunun sana ihtiyacı var. Yoluna devam et. Beni de kısa zaman sonra yanına çağırırsın. Melle çok ümitsiz ve şaşkındır. gülê salmıştır başına belayı.. Padişahın gönderdiği rahvan attan korkar binemez. Kendisina ait sırtı yaralı çelimsiz bir atı vardır ona biner ve düşer yola. Padişaha giden yollar ırak, menzil uzundur. Atının sırtındaki yaralar daha da büyümüştür. Hepten yara olmuştur. Zaman geçer Irak yollar yakın olur padişah kapıda Mellê Gülê’yi karşılar. Onu misafir eder, büyük saygı gösterir. Saraydaki herkes namını duymuştur. Padişah açar konuyu ve Mellê Gülê’ye seni ordunun başına komutan yapıyorum. Yakın da yunanlılarla savaşabiliriz. Ordunun başında dini bütün her şeyi bilen bir âlim arıyordum. Hele ki; senin kalp gözünde açık. Ordu için biçilmiş kaftansın der. Mellê Gülê çok şaşkın ve endişelidir. Uykular haram olmuştur kendisine. Harıl harıl Mevziler kazılmıştır. Düşman mevzileri doldurmuştur. Savaş zamanı gelir çatar. Melle yedi besmele bir Elham ile kaburgaları sayılan, kendi çelimsiz atına biner ordunun başında düşman askerlerine doğru arkasındaki erat ile yavaş yavaş ilerlemeye çalışır.
Tansiyonu yükselmiş, kalp çarpıntıları en yüksek seviyede atmaktadır. Korkudan titrer ve dayanamaz altına kaçırır. Bir taraftan da padişah kızmasın diye kılıcını elinde tutmaya çalışır. Çelimsiz atın sırtı hep yaradır. Mellê Gülê’nın altına kaçırdığı sular, yaraları alev alev yakmıştır. Çelimsiz at acıdan kıvranır. Hayvanın canı o kadar yanar ki; yerinde duramaz ve şuursuzca düşman mevzilerine doğru hücuma kalkar. Mellê Gülê’nın arkasındaki askerler mecburen bu cesur atağa eşlik eder… Düşman askerleri, elinde kılıçla ejderha gibi gelen portatif kılıklı ordu komutanından ürker ve mevzileri terk ederler. Padişah büyük kayıplar vermeden Mellê Gülê’nın cesaretiyle kovar yunan düşmanını…
Padişah Mellê Gülê’ye ve cesaretine çok şaşırmıştır. Onun şerefine büyük bir yemek verir. Zaferini kutlar ve altın keselerine boğar. Ancak melle mutlu değildir. Gülê’siz yapamayacağını söyler. Padişah bu zat-ı ulemanın isteğini yere düşüremez. Onu Gülê’nın yanına farqîne gönderir. Gülê onun getirdiği altın dolu keseleri hergün sayar durur. Ömürlerinin sonuna kadar mutlu yaşarlar. Mellê Gülê’nın namı diyardan diyara taşmıştır. Gelen geçen el öpmeden, eşiğinde eğilmeden geçememiştir farqîni…
Sevgili okuyucularım… Allah her sıkıntı yaşayan biçare insana bir güle nasip etsin… Dedemlerin misafirleri doldurdukça odayı, dinlenmiştir pir bir ağızdan yaşanmış bir hikâye. İlerde sizlerle farklı yaşanmış olayları paylaşmak üzere, sevgiyle kalın diyorum.
Bu olayı bize anlatan Hacı Mihemed elî’yê sivarçî ‘ye, dedeme ve cümle ölmüşlerinize Allahtan rahmet diliyorum. Yüzünüz hep gülsün. Kalın sağlıcakla…