Mevsimler ardı ardına sıralanırken hayatın akışına ayak uydurmak çok zor gelir insana... Hele bir de yalnızlık denen illet var ya işte o kemirip bitirir adamı. Sonra mevsimlerin soğukluğu iyice hissettirir yalnızlığı. Mevsim yine sonbahar... Yalnızlığın karartısında güneşin aydınlığı bile az gelir insana. Kaçıp kurtulmak istersin kendinden hem de delice. Durgun suya benzer yüreğin. Çok sakin görünürsün ama yüreğindeki yalnızlık acısı bedenini içten içe sarar. Görünüşünle yaşayan bir ölüyü andırırsın. Kimse sendeki bu sessiz çığlığa anlam veremez. Seni senden başka kimse tanıyamaz. Yüreğindeki kopan fırtınaları ancak ve ancak sen anlarsın. Yine geldi mi sonbahar? İşte o zaman hüzünle karışık pencereden buğulu gözlerle bakmaya başlarsın sararıp dallarından kopan yapraklara. Dallarından kopan her yaprak, senden bir şeylerin eksilmesine sebep olur...
Oradan oraya rüzgarın esintisiyle birlikte savrulmaya başlarsın. Rüzgar yüreğine işler ve orada fırtınalar kopmaya başlar. Bir garip duygu hakim olmaya başlar bedenine. Yalnızlık... Yüreğindeki yalnızlık geceleri kabusun olarak beliriverir karşında. Bitmek tükenmek bilmez bir acıdır bu. Aynadaki siluetin tozlu raflardaki bir kitaba benzer. Kendine aynanın karşısında her baktığında sendeki eksikliği fark edersin ama hiç umurunda olmaz. Sendeki acının siluetine yansıması sana çok doğal gelir...
Hayat o andan sonra sana çok anlamsız gelir. Yaşadığın ayrılık yüreğine bir ok misali gibi saplanmıştır ve orada yerini hep korur. Ayrılık ateşi yakar durur bedenini. Rüzgar bu ateşe eşlik ederek seni bekleyen bu hazin sona biraz daha yaklaştırır. İçindeki bu ayrılık acısı zamanla bir isyanı da beraberinde getirir. İçindeki isyanı haykırmaya başlarsın ama sesine kulak veren olmaz. Haykırışının içinde boğulmaya başlarsın ve öyle bir an gelir ki bedenin bile sana ihanet etmeye başlar. Günden güne çürümeye başlarsın. Gözlerinin altındaki mor halkalar içinde bulunduğun acının göstergesidir. Acını biraz olsun hafifletmek için geçmişine sığınmaya çalışırsın. O günlerin tekrar geri gelmesini istersin ama nafile geçmişi geri getirmek mümkün mü?
Beraber geçirdiğiniz zaman bile teselli veremez. Beraber dolaştığınız yerleri adım adım dolaşmaya başlarsın. Onu görme ihtimali heyecanına heyecan katar ama oraya gidip onu göremediğinde ortalığa keskin bir soğuk hakim olmaya başlar. Bu soğuğa karanlık bir sis bulutu ve rüzgar eşlik eder. O anda ne yapacağını bilemezsin. Bir o yana bir bu yana koşmaya başlarsın. Etrafı şaşkın bakışlarla izlemeye başlarsın. Artık hiçbir şey seni teselli edemez. Dünya durur, rüzgarın uğultusu yerini bir matem havasına bırakır. Her yer sessizliğe bürünür. İşte o an yüreğinde kopan fırtınaların uğultusu etrafta bir çığlık gibi kulakların zarlarını deler...
Umudun tükenmiştir... Tükenmişliğin ötesinde kalan anıların suya yazılmış bir yazı gibi silinmeye başlar ve bir toz dumanıyla birlikte sen de seni bekleyen hazin sona doğru sürüklenirsin. Yavaş yavaş tarihin karartısına gömülürsün çünkü mevsim sonbahardır. Sende son baharının son demlerini yaşarsın ve sonbahardaki yaprak dökümü gibi bu dünyadan göç edersin...