134 gün süren amansız direniş, sadece bir toprak parçasını koruma mücadelesi değil, insanlığın özünü savunan bir destanın adı oldu. Kobanê, tarih boyunca nice savaşlara tanıklık eden topraklarda, insanın kararlılığı ve umutla yoğrulan direnciyle yeni bir sayfa açtı. Miştenur Tepesi’nden yankılanan patlama sesleri, sadece bir kentin yok edilişinin çığlığı değil; aynı zamanda bir halkın onurlu direnişinin gür sesiydi.
Saatler 3’e 10 kala, bu topraklarda çok az kişinin unuturum diyebileceği o ses yankılandı: “Kobanê rizgar bû.” Bu söz, sadece bir zaferin ilanı değil, halkın tüm acılara, yıkıma ve zulme rağmen boyun eğmemesinin sözüydü. Bu an, sadece bir savaşı kazanmakla ilgili değildi; aynı zamanda geleceğin umutla yoğrulan tohumlarını yeniden ekmekle ilgiliydi.
Kobanê’nin direnişi, taşlarla yoğrulan bir kentin aslında bir halkın simgesi olduğunu dünyaya haykırdı. Bombalarla çökmüş duvarların arasından yeşeren cesaret, insanlığı yeniden hatırlattı. Bu küçücük şehir, büyük güçlerin çıkar savaşlarına karşı bir vicdan aynasına dönüştü. Kobanê’nin sokaklarında yankılanan çocuk şair’in sesi, Miştenur Tepesi’nden izlenen o karışık dumanlar, halkın yoktan var ettiği bir başka dünya düzeninin habercisiydi.
“Kobanê rizgar bû” sözü, halkın kendi yazgısını kendi elleriyle yazmasının somut bir ifadesiydi. İşte bu yüzden, saatler 3’e 10 kala sadece Kobanê’nin kurtuluşu ilan edilmedi. Bu an, özgürlüğün, cesaretin ve umudun zamana meydan okuyarak ayakta kalabileceğinin ıspatıydı.
Bugün Kobanê, sadece taşlarından ve duvarlarından ibaret bir şehir değil. Bu şehir, insanlığın özgürlük özlemini taşıyan bir sembol, her ne olursa olsun umudun asla ölmeyeceğinin bir kanıtı. 3’e 10 kala başlayan özgürlük süreci, yeni bir geleceğe akan ışık oldu. Ve şimdi, bu şehirden tüm dünyaya şu mesaj yankılanıyor: Çöküşten yeniden doğuş yaratılabilir; yeter ki insan onuruna sahip çıkılsın.