Sevgili okurlarım, özellikle son bir kaç yıldır ilçemizde yaşanan sosyal sorunlar yumağı çözülmeyi beklemekte iken, herkesin ağzında dolaşan bir şeyler var son zamanlarda; TYÇP (Toplum Yararına Çalışma Projesi) kapsamında bin bir umutla çalıştırılmayı işsizler, havada uçuşan listeler ve umudun fakirin ekmeği olma hali. Buna değinmek boyun borcu oldu çünkü Kaygılıyım, kaygılıyız, kaygılılar.
Yaşanan toplumsal trajediler ve gün geçtikçe açılan ekonomik gelir makasının yazık ki şimdilerde tek tesellisi olan 05\07\2003 yılında kuruluşu gerçekleşen resmi internet sitesinde Vizyonu; Değişim ve yeniliklere uyum sağlayarak, hizmet kalitesi ve çeşitliliği ile işsizlikle mücadelede etkin rol oynayan, işgücü piyasasında öncü ve saygın bir kurum olmak.
Misyonu; İşgücü piyasası ihtiyaçları doğrultusunda; iş ve işçi bulmaya aracılık hizmetini etkin bir şekilde sunmak, işgücünün istihdam edilebilirliğini artırmaya yönelik aktif programlar yoluyla istihdamı kolaylaştırmak, korumak, geliştirmek, çeşitlendirmek ve işini kaybedenlere geçici bir süre gelir desteği sağlamak olan İŞ-KUR.
O artık şimdiler de en büyük rant kapısı. Aynı zamanda siyasilerin, bazı güçlü bürokratların en kolay kadrolaşabildikleri kapıdır. Birçok kamu kurumunun talebi üzerine Silvan ilçemize verilen 300 İş-Kur elemanı alımı ile ilgili ortalıkta dolaştırılan listeler, listelere yapılan itirazlar, Listeyi hazırlayanların kendi akrabalarının listede yer alması için siyasi veya mahalle baskısı uygulayarak, kurumların zan altında bırakılmasıyla kötü kokuların ortaya çıkmasına neden oluyor. Bu kokular artık mide bulandırmaya başlamıştır.
Geçmiş yıllarda çalıştırılan İş-Kur elemanlarında para almalar, maaş kartlarının alınmasından tutun yandaşçılığa kadar varan söylemlerin ortalıkta dolanıyordu. Şimdilerde ise akraba, yakın veya çavuş ahbap ilişkileri ön planda bunlar gerçek mi? yalan mı? bilinmez diyeceğiz ama yalansa neden siyasi baskılar kuruluyor, doğruysa o zaman bırakın kardeşim bu işçileri çalıştıracak kurum amirleri ve yetkilileri hangi adamı çalıştıracağına karar versin, Siyasetle gelen işçinin o kuruma ne kadar faydası olacak, ne kadar hizmet gönüllüsü olacaktır. Durum böyle olunca da ilk akla gelen şey tabiî ki de, İş-Kur Rant Kapısı mı oldu? Diye zihinlerde soru işaretleri oluşmaya başlıyor.
İş-Kur alımlarının ilk dönemlerinde adaylar arasında kura çekimi ile yapılmaktaydı. Kura çekimlerinin ardından adilane bir şekilde kurumlar İş-Kur elemanı çalıştırıyorlardı. Kimse dedikodu yapmaz, kimse kimseyi zan altında bırakmaz, kurum amirleri gönül rahatlığıyla eleman çalıştırır, elamanlar ise, zevkle iş yapardı. Gel gelelim ki, iş ranta dönüşünce parası olan, yada ilk maaşını vermeyi kabul eden insan çalışır, fakir ve çalışmaya ihtiyacı olan adamda liste dışı kalarak yine kahve köşelerinde işsizliğin ızdırabıyla can çekişir, ne kadar vicdanları rahat insanlarsınız, siz hiç aç kaldınız mı? sizin eşiniz Ramazan ayında sizden yiyecek veya ekmek istediğinde siz hiç intihar ettiniz mi? Sizin çocuklarınız küflenmiş kuru ekmeğe salça sürdü mü? Sahi sizin ne zaman vicdanınız el verecek, siz ne zaman adil davranacaksınız. Mademki doğruysan, şu işi adam gibi yapın, herkese adil ve aynı mesafede yaklaşın ki, millette size bravo diyerek alkış tutsun. O zaman gerçekten adaletli, merhametli, vicdanlı insanlarsınız diyelim. Biz artık büyüyelim, biz artık insan olalım, küçük davaların insanı değil büyük davaların adamları olalım. Küçük şeylerle uğraşmak küçük beyinli insanların işidir. Bir iş-kur elemanını vereceği iki kuruş parayla karnınız doymaz ama o elemanları çocukları bir ay daha aç kalacaktır...
Çocuklar aç kalmasın, kadınlar boynu bükülmesin, adamlar dik yürüsün diyorsanız sizden adalet bekliyoruz, sizden insan onuruna yakışır davranışlar sergilemenizi bekliyoruz.
Üç çocuğuyla ortada kalan onurlu kadın, hükümet konağı koridorlarında bir çare arıyor işsizlik haline, çocuklarına alın teriyle ekmek kazanmanın derdine düşmüş, yüzünde bir mahcubiyetle yüzüme bakalı çok olmadı en son iş-kur listesinde ismi çıkmayan onurlu şerefli bir kadın liste dışı kaldı.
Sonra derdini anlatmaya başlıyor onurlu anne; “Benim eşim 2013'te tarafik kazasında hayatını kaybetti. 3 çocuğumla yalnız kaldık. Eşimin Bankada aldığı krediyle Toki'de oturuyoruz. Bir yandan bankanın ev kredisini ödemeye çalışıyorum. Bir yandan da çocuklarımı kimseye muhtaç etmeden okutmak istiyorum. Bu zamanda onlara hem annelik, hem de babalık yapıyorum. İki kez iş-kur'a başvuru yaptım benim ismim listede çıkmadı. Herkes kendi yakınını alıyor. Benim kimsem olmadığı için yine ismim listede çıkmadı” diyen anne, gözleri dolmuş, boğazı düğümlenmiş utancında ağlayamayan bu değerli varlık anneyi ağlatanlar utansın! Be vicdan, be merhamet eyleyin bırakın artık kirli oyunları oynamayı yazıklar olsun. Sizin yapacağınız siyasette yerin dibine batsın be...
Hayatta en kötü şey tek başına yaşam mücadelesini vererek yaşamaktır. Yaşamlarımızda, sevenlerimiz olmadığı zaman yalnızlık daha da kötüleşir, bir acı gerçek ki, bu hayatta yalnız kaldığında herkesin sana sırtını dönmesidir. Oysa içinde bulunduğumuz bu mübarek ayın hiç mi hatırı yok, hiç mi? fakir fukarayı, yalnız yaşayanları düşünmediniz. Hayattı tek başına yaşayan bir abla, yüreği sevgi, gözleri fal taşı, parlayan bir yıldız gibi, konuşmaya başlıyor ben insanlığımdan utanıyorum. Benim siyasete, siyasetçilere, rantçılara, menfatçılara kat be kat nefretim artıyor. Bu ablamız Konak mahallesinde oturuyor, Yalnız hayat sürdürmenin ne demek olduğunu çok iyi bilenlerdenim, çalışıp, kazanmak istiyor sadece tek gayesi hayat mücadelesini sürdürmek, eve kapanıp ölmek istemiyor. Muhsine abla; “benim çevremde birçok zengin insan var çalışan veya tarla sahibi olan, ya da market işleten, ya da siyasetin içinde kirli bir siyaset yürüten, asıl amaçları demek siyaseti kendi menfaatlerine çevirmekmiş, hepimizi kandırdılar. Bize iş bulacaklardı. Bize el uzatacaklardı, bizden önce listeler hazırlanmış, kendi yakınlarını, kardeşlerini ve çocuklarını yazmaktan bizi yine ötelemişler. Varın siz kirli dünyanızda, kirli siyasetinizde boğulun biz sizin kirli oyunlarınıza uymayacağız” diye haykırıyor.
Geçim yasası denilen ekonomi; tarım, ticaret, sanayi ve sanatkârlık üzerinde emekle şekillenir, kişi emeğiyle üretip geçimini sağlar. Ancak Sermaye-iktidar tekelleri, endüstriyalizm ile ekonomiyi özünden boşaltarak, ekonomi ve yaşama ait ne varsa nesneleştirmiş, kâr, sermaye, istismar ve sömürü konusu haline getirmiştir. Bir de dünyanın en verimli topraklarında işsiz kalmak, tarımın ilk yapıldığı topraklarda ekmeksiz kalmak yıkıcı bir trajedidir. Aynı zamanda ironi konusudur. Tamam, kepçeyle aldığını kaşıkla vermene pes diyecek halde bu toplum. Ama bu kadarda olmaz. Biraz vicdan, biraz merhamet, biraz saygı duyun artık bu insanlara.
Şimdilik bu umuda bağlanmış insanlar adına talebimiz net. Dilendirmeyin insanları, emekleriyle üretecek işe alın. İşe alınacak İş-Kur elemanların aile, ekonomik, çocuk sayısı ve gelir seviyelerine göre alınsın veya öncelik onlara verilsin, başvuran herkesin gözü önünde noter huzurunda kura çekilsin, kurumlar yıpratılmasın, insanlık onuru ayakta kalsın, siyaset-ticarete, İŞ-KUR – RANT-KUR’a dönüşmesin.