Suriye, 2011 yılında başlayan iç savaştan bu yana karmaşık bir siyasi, askeri ve insani krizin merkezinde yer alıyor. Bugün baktığımızda çatışmaların yoğunluğu azalmış olsa da savaşın mirası, ülkenin geleceği üzerinde bir gölge gibi duruyor. Suriye’nin geleceği, bölgesel aktörlerin çıkar çatışmaları, uluslararası güç dengeleri ve içerideki sosyo-ekonomik yıkımın ne ölçüde yönetileceğine bağlı.
Savaşın Küllerinden Yeni Sorunlar Doğuyor
Yaklaşık 13 yıl süren bu kanlı süreç, milyonlarca Suriyeliyi ya evsiz bıraktı ya da ülkeden kaçmaya zorladı. Suriye, şu an derin ekonomik bir çöküş içinde. Ülkenin kuzeydoğusunda ABD destekli Kürt güçleri hakimken, kuzeybatısı Türkiye ve desteklediği muhalif grupların kontrolünde. Esad rejimi ise güney ve batı bölgelerini Rusya ve İran’ın desteğiyle yönetiyor. Bu parçalanmış tablo, Suriye’nin yeniden birleşmesini ve kalkınmasını imkansız hale getiriyor.
Ekonomik yaptırımlar, altyapının çöküşü ve büyüyen yoksulluk, ülke genelinde günlük hayatı sürdürülemez hale getiriyor. Lübnan’daki ekonomik krizin etkileri de Suriye’ye yansımış durumda. İnsanlar temel ihtiyaçlara erişimde büyük zorluk çekerken, eğitime erişim ve sağlık hizmetleri neredeyse yok denecek kadar azalmış durumda.
Bölgesel ve Küresel Dengeler
Suriye’nin geleceği, sadece kendi iç dinamiklerine değil, aynı zamanda uluslararası aktörlerin hesaplarına da bağlı. ABD, Suriye’nin kuzeydoğusunda YPG’nin liderliğindeki güçlere destek vermeye devam ediyor. Bu durum, Türkiye ile gerilimi artırıyor. Türkiye ise hem kendi sınır güvenliği hem de mülteciler sorununu çözmek amacıyla sınır ötesi harekatlarına devam ediyor.
Rusya ve İran, Esad rejiminin en büyük destekçileri olmaya devam ediyor. Ancak Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya’nın Suriye’ye ayırdığı kaynaklar azaldı ve bu, İran’ın bölgede daha fazla nüfuz kazanmasına yol açtı. İran’ın Suriye’deki varlığı ise İsrail ile gerilimleri tırmandırıyor. İsrail, İran’a bağlı güçlerin Suriye’deki konuşlanmasını tehdit olarak görüp, düzenli olarak hava saldırıları gerçekleştiriyor.
Barışın İhtimali ve Gerçekler
Suriye’de kalıcı bir barışın sağlanması için öncelikle siyasi bir çözüm gerekiyor. Ancak Cenevre görüşmeleri ve diğer diplomatik girişimler şu ana kadar somut bir ilerleme sağlayamadı. Esad rejimi, iktidarını koruma konusunda ödün vermek istemezken, muhalefet güçleri de kırılgan ve bölünmüş durumda. Bu çıkmaz, bir “dondurulmuş çatışma” durumuna işaret ediyor; yani çatışmalar azalsa bile krizin temeli yerinde duruyor.
Bir diğer mesele ise mülteciler. Türkiye, Lübnan, Ürdün ve diğer komşu ülkelerde milyonlarca Suriyeli mülteci, geri dönüş umudu olmaksızın zor koşullarda yaşıyor. Uluslararası toplumun bu konuda yeterince adım atmaması, hem bölge ülkelerinde hem de küresel düzeyde ciddi insani ve politik sorunlara yol açıyor.
Suriye’nin Geleceği: Umut Var mı?
Suriye’nin geleceği konusunda iyimser olmak zor. Ancak umut tamamen kaybolmuş değil. Bölgedeki aktörlerin çıkarlarını dengeleyecek bir uluslararası konsensüs, Suriye için bir çıkış yolu sağlayabilir. Bu noktada BM, ABD, Rusya ve bölge ülkelerinin, siyasi bir çözüm için daha etkin bir çaba göstermesi gerekiyor.
Ancak bu sadece siyasi bir mesele değil; aynı zamanda insani bir sorun. Suriye halkının yeniden inşa sürecine katılımı, onların seslerinin duyulması ve temel haklarının sağlanması şart. Ayrıca uluslararası toplumun ekonomik yardımları artırması, mülteciler için daha kalıcı çözümler üretmesi ve Suriye’nin altyapısının yeniden inşasına destek vermesi gerekiyor.
Zor Bir Yolculuk
Suriye, savaşın enkazından çıkıp istikrarlı bir geleceğe yürümek için uzun bir yolculukla karşı karşıya. Bu yolculukta zorluklar kadar fırsatlar da var. Tarih, acılarla dolu bir geçmişi olan toplumların yeniden ayağa kalkabildiğini gösteriyor. Belki Suriye halkı da bir gün, barış içinde ve yeniden bir arada yaşamayı başarabilir. Ancak bu, uluslararası irade, yerel uzlaşı ve yıllar sürecek bir çabayla mümkün olacak.