Demokrasi, halkın kendi iradesini sandık aracılığıyla yönettiği bir yönetim biçimidir. Ancak Türkiye'de kayyum atamaları, bu temel ilkeyi derinden sarsan bir uygulama haline gelmiştir. Seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınarak yerlerine merkezi otorite tarafından atanmış memurların geçirilmesi, sadece yerel yönetimlerin iradesini değil, halkın temsil hakkını da gasp etmektedir.
Sandığın Yok Sayılması
Kayyum atamalarının gerekçesi, genelde terörle bağlantı iddialarıdır. Ancak dikkat edilmesi gereken nokta, bu suçlamaların yargı tarafından kesinleştirilmeden, keyfi bir şekilde halkın iradesinin gasp edilmesidir. Bir belediye başkanı ya da meclis üyesi, suç işlediği iddiasıyla görevden alınıyorsa, yerlerine halkın seçtiği yedek üyeler ya da yeni bir seçimle gelen kişiler atanmalıdır. Ancak kayyumlar, demokratik teamülleri tamamen göz ardı ederek halkın seçimini yok saymaktadır.
Halkın Güvensizliği Artıyor
Bu uygulama, yalnızca demokratik hakların ihlal edilmesiyle sınırlı kalmıyor; aynı zamanda toplumda ciddi bir güvensizlik yaratıyor. Vatandaşlar, sandığa gidip oy kullanmanın bir anlamı olmadığına inanmaya başlıyor. “Nasıl olsa seçtiklerimiz görevden alınacak” düşüncesi, demokrasinin temel taşı olan katılımı baltalıyor. Bu durum, yerel yönetimlerin hesap verebilirliğini de ortadan kaldırıyor.
Yerel Yönetimlerin Tahribatı
Kayyum atanan belediyelerdeki uygulamalar da eleştirileri haklı çıkarıyor. Birçok kayyum yönetimi, belediyelerin mali kaynaklarını israf etmiş, şeffaflıktan uzak bir yönetim anlayışı benimsemiştir. Seçilmiş bir belediye başkanı, halka hesap vermek zorundadır; oysa atanmış bir kayyumun halka karşı herhangi bir sorumluluğu yoktur. Bu durum, hem yönetim kalitesini düşürmekte hem de yerel hizmetlerin aksamasına neden olmaktadır.
Çözüm Nedir?
Kayyum uygulamalarının yarattığı tahribat, demokrasinin yerelden merkeze yeniden inşa edilmesi gerektiğini göstermektedir. Halkın iradesine saygı duyulmalı, yerel yönetimlerin özerkliği garanti altına alınmalıdır. Eğer bir belediye başkanı hakkında ciddi suçlamalar varsa, yargı süreci tamamlanana kadar görevden uzaklaştırılabilir; ancak yerine bir kayyum atanmak yerine, seçim yapılmalıdır. Halkın karar verme yetkisi hiçbir gerekçeyle gasp edilmemelidir.
Kayyum atamaları, sadece yerel yönetimleri değil, demokrasiyi de yaralayan bir uygulamadır. Halkın sandıkta verdiği karar, herhangi bir bahaneyle yok sayılmamalıdır. Unutulmamalıdır ki demokrasi, yalnızca bir yönetim biçimi değil, aynı zamanda bir toplumsal uzlaşıdır. Bu uzlaşıyı zedelemek, toplumun geleceğine vurulan en büyük darbedir. Sandığın ve halk iradesinin güvencesi olmadan demokrasiden söz etmek mümkün değildir. Kayyumların yerel demokrasiyi yok ettiği bu tablo, hepimizin daha güçlü bir demokrasi talep etmesini zorunlu kılmaktadır.