Mehmethan AKAN
Köşe Yazarı
Mehmethan AKAN
 

HAYAT DENİLEN SERMAYE

Arkadaşlarımızla zaman zaman bir araya gelip sohbetler ederiz. Metropollerde bu durumlar pek yaygın değildir. Zaman kısıtlıdır. Gün boyu koşturur durursunuz ama günün sonunda mutlaka bitiremediğiniz işleriniz kalmıştır. Zaman yetmez bu şehirde.  İstanbul’da sık sık olmasa da Silvanlı dostlarımızla bir araya gelip hasret gidermeye çalışırız. Herkes,  kendi atını koşturduğu sektör parkurundan bahseder.  Sohbet arasında bir arkadaşım saçlarımın beyazladığını söyledi.  Haklısın. Ancak; “yeni bir şey değil” dedim.  Cahit Sıtkı Tarancı’nın deyimiyle “Yaş otuz beş, Ömür yolun yarısı” ama biz yarısını geçtik. Doğduğumuz günden itibaren geri sayım başlıyor. Çocuk iken ne çok büyümek isteriz?  Hiç bir şeyi bilmeden ve anlamadan hayat denilen sermayemizin çabucak tükenmesini isteriz. Yaşlandığımız her yılın sonun da sevinçle bir mum yakarak yaş günümüzü kutlarız.  Elimizden uçup giden ve bir daha geri dönüşü mümkün olmayacak  - iyi ya da kötü-   yüce Allah’ın armağanı olan hayatımızın ardından mum yakıyoruz aslında. Hem de anlamına varamadan..  Allah bize hayatı armağan ederken sermaye olarak belli bir zamanı veriyor. Biz o hayat denilen sermayeyi tüketmeye başlıyoruz. Yanı başımızdan akıp giden ve geri dönüşü olmayan hayatımızı…  Hayat denilen armağan maalesef ki; “el fenerimize takıp kullandığımız bir pil gibi”  miadı dolup,  ışık sönünce “sermayesi tükenen” ve kullanılıp atılan bir ürüne benziyor. Büyüklerimizin, yakınlarımızın ve dostlarımızın sermayelerini tükettiklerini, ancak bir cami avlusunun musalla taşında veya bir mezarlıkta anlıyoruz. Armağan olarak verilen sonsuzluğun içerisinde bir zerrecik bile olamayan zaman dilimini tekrar üretme şansımızın olmadığını ve sonsuzluğa yelken açamayacağımızı çok iyi biliyoruz. Elimizin altından kayıp giden zamanı yakalayamayız.  Zamanı depolayamayız,  zamanı durduramayız. Zamanı asla üretemeyiz ve geri de getiremeyiz.  Bunları çok iyi biliyoruz.  Evet,  Arkadaşım doğru söylüyordu; Yüce Allah’ın armağanı olan, günü saati ve yeri belirlenmiş hayat denilen sermaye eksildikçe, saçlar aklaşmaya, yüz kırışmaya, vücut yaşlanmaya başlıyor. Organlarımızın da her geçen gün eksildiğini, bizi taşımakta zorlandığını görüyoruz. Tıbbın imkânlarını kullanarak saç’a, diş ve bizi taşıyan organlara bir yenileme revizyonu yaparız yapmasına da, yine de armağan edilen hayatı,  günü geldiğinde iki metre bez ve boyumuza uygun kazılmış bir toprak parçasında “elveda” bile diyemeden terk edeceğiz diyar-ı dünyayı. Evet,  Sevgili okuyucularım.  Saçlarım beyazladı beyazlamasına da, bana armağan edilen hayatı - -sermaye yi- son kuruşuna kadar hak etmek için çabalıyorum. Kendime ve şansıma ihanet etmiyorum. Hakkını vermeye çalışıyorum. Son ana kadar da hak etmeye çalışacağım bana armağan edilen hayatı.    Dostlarıma tavsiyem. Sermayenizi iyi kullanın. Değerini bilerek ve birçok değeri katarak. Zevkine vararak harcamak lazım bu güzel hayatı. Bir toz zerreciği gibi sonsuzluk içinde geçip giderken, O zamanın bilgeliğine bir şeyler katarak ve ardımızda bir şeyler bırakarak gitmek gerekir.  Hayatımızı tadında ve anlam katarak kullanmamız lazım. Saçlarımızın aklaşması, yüzümüzün kırışması veya vücudumuzun yaşlanması beynimizde bir tahribat yaratmaz. Bu değişim doğanın kanunudur. Önemli olan her yaşta kendimizle barışık olmamız ve çevremize pozitif enerji yayabilmemizdir. Hayatımızı ve hayatımızın içine girenleri sevmemiz ve sevilmemizdir önemli olan.  Siz siz olun hayatı -sermayenizi- hoyratça kullanmayın ve savurgan olmayın.  Unutmayın ki; Hayat, bir sermayedir ve sunulmuş bir armağandır insana…  Kalın sağlıcakla
Ekleme Tarihi: 11 Temmuz 2024 - Perşembe
Mehmethan AKAN

HAYAT DENİLEN SERMAYE

Arkadaşlarımızla zaman zaman bir araya gelip sohbetler ederiz. Metropollerde bu durumlar pek yaygın değildir. Zaman kısıtlıdır. Gün boyu koşturur durursunuz ama günün sonunda mutlaka bitiremediğiniz işleriniz kalmıştır. Zaman yetmez bu şehirde.  İstanbul’da sık sık olmasa da Silvanlı dostlarımızla bir araya gelip hasret gidermeye çalışırız. Herkes,  kendi atını koşturduğu sektör parkurundan bahseder.  Sohbet arasında bir arkadaşım saçlarımın beyazladığını söyledi.  Haklısın. Ancak; “yeni bir şey değil” dedim.  Cahit Sıtkı Tarancı’nın deyimiyle “Yaş otuz beş, Ömür yolun yarısı” ama biz yarısını geçtik. Doğduğumuz günden itibaren geri sayım başlıyor.

Çocuk iken ne çok büyümek isteriz?  Hiç bir şeyi bilmeden ve anlamadan hayat denilen sermayemizin çabucak tükenmesini isteriz. Yaşlandığımız her yılın sonun da sevinçle bir mum yakarak yaş günümüzü kutlarız.  Elimizden uçup giden ve bir daha geri dönüşü mümkün olmayacak  - iyi ya da kötü-   yüce Allah’ın armağanı olan hayatımızın ardından mum yakıyoruz aslında. Hem de anlamına varamadan..  Allah bize hayatı armağan ederken sermaye olarak belli bir zamanı veriyor. Biz o hayat denilen sermayeyi tüketmeye başlıyoruz. Yanı başımızdan akıp giden ve geri dönüşü olmayan hayatımızı…  Hayat denilen armağan maalesef ki; “el fenerimize takıp kullandığımız bir pil gibi”  miadı dolup,  ışık sönünce “sermayesi tükenen” ve kullanılıp atılan bir ürüne benziyor.

Büyüklerimizin, yakınlarımızın ve dostlarımızın sermayelerini tükettiklerini, ancak bir cami avlusunun musalla taşında veya bir mezarlıkta anlıyoruz. Armağan olarak verilen sonsuzluğun içerisinde bir zerrecik bile olamayan zaman dilimini tekrar üretme şansımızın olmadığını ve sonsuzluğa yelken açamayacağımızı çok iyi biliyoruz. Elimizin altından kayıp giden zamanı yakalayamayız.  Zamanı depolayamayız,  zamanı durduramayız. Zamanı asla üretemeyiz ve geri de getiremeyiz.  Bunları çok iyi biliyoruz. 

Evet,  Arkadaşım doğru söylüyordu; Yüce Allah’ın armağanı olan, günü saati ve yeri belirlenmiş hayat denilen sermaye eksildikçe, saçlar aklaşmaya, yüz kırışmaya, vücut yaşlanmaya başlıyor. Organlarımızın da her geçen gün eksildiğini, bizi taşımakta zorlandığını görüyoruz. Tıbbın imkânlarını kullanarak saç’a, diş ve bizi taşıyan organlara bir yenileme revizyonu yaparız yapmasına da, yine de armağan edilen hayatı,  günü geldiğinde iki metre bez ve boyumuza uygun kazılmış bir toprak parçasında “elveda” bile diyemeden terk edeceğiz diyar-ı dünyayı.

Evet,  Sevgili okuyucularım.  Saçlarım beyazladı beyazlamasına da, bana armağan edilen hayatı - -sermaye yi- son kuruşuna kadar hak etmek için çabalıyorum. Kendime ve şansıma ihanet etmiyorum. Hakkını vermeye çalışıyorum. Son ana kadar da hak etmeye çalışacağım bana armağan edilen hayatı.    Dostlarıma tavsiyem. Sermayenizi iyi kullanın. Değerini bilerek ve birçok değeri katarak. Zevkine vararak harcamak lazım bu güzel hayatı. Bir toz zerreciği gibi sonsuzluk içinde geçip giderken, O zamanın bilgeliğine bir şeyler katarak ve ardımızda bir şeyler bırakarak gitmek gerekir.  Hayatımızı tadında ve anlam katarak kullanmamız lazım.

Saçlarımızın aklaşması, yüzümüzün kırışması veya vücudumuzun yaşlanması beynimizde bir tahribat yaratmaz. Bu değişim doğanın kanunudur. Önemli olan her yaşta kendimizle barışık olmamız ve çevremize pozitif enerji yayabilmemizdir. Hayatımızı ve hayatımızın içine girenleri sevmemiz ve sevilmemizdir önemli olan.  Siz siz olun hayatı -sermayenizi- hoyratça kullanmayın ve savurgan olmayın.  Unutmayın ki; Hayat, bir sermayedir ve sunulmuş bir armağandır insana…  Kalın sağlıcakla

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve malabadigazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.