NEYE önem veriyoruz ki şu hayatta? Para, pul, tahsil, kariyer, makam, asalet ve bir birine benzer bir sürü ayrıntı daha.. Bunlar tamam olunca gerisini pek sorgulamıyoruz. Oysa pek manasını irdelemediğimiz bir meziyet de önemli yer tutuyor yaşamımızda: Karakter.
Anlam itibarı ile pek hassas bir kelime aslında. Bilhassa medyada örneğine rastladığımız canlı ve heyecanlı kavgalarda, "Seni karaktersiz" şeklinde menfi kullanımına sıkça rastlıyoruz ama müspet manada karakter olgusunu hangi çerçevede algılıyoruz, tartışılır doğrusu.
"A good character" diye söz ediyor İngiliz spiker top koşturan futbolcunun ardından televizyonda. "Sağlam karakter" demek istiyor.
Meali; ahlâki güçlülük... Yani sahadaki oyuncu, maçın skoru ne olursa olsun, oyun kuralları dâhilinde canını dişine takıyor ve gösterebileceği maksimum çabayı sergiliyor. O anda oyuncunun gol kaçırması ya da kurtarması fazla önemli değil İngiliz spiker için. Asıl olan verilen mücadele. Dürüstçe, erdemlice ve de mesleki etik anlayışı paralelinde.
Daha önce de söz ettim ya, inanın bu 'Etik' meselesini pek bir önemsiyorum ben. Çoğu kimseye biraz yabancı gelen bir sözcük; 'Etik'. Ancak 'Karakter'le doğrudan ilişkili. Etik anlayış demekle, yaşamın her alanında; bilhassa mesleki uygulamalarda genel ahlak kurallarının buyurduğu çizgi içinde kalıyor olmak anlaşılabilir.
Yani bir doktorun belli süreden sonra kürtaj uygulamaması, bir gazetenin 'tiraj alacağım' diye yalan habere başvurmaması… Bir işverenin çalışanın emeğini gasp etmemesi... ya da bir siyasetçinin asla yapamayacağı şeyleri vaat etmemesi. Belki de hacca giden bir insanın kaçak elektrik kullanmaması...
Yukarıdaki örneklerde olduğu gibi birçok konuda mesele eninde sonunda gelip şu karakter olayına dayanıyor. Bir kez daha vurgulayalım; ahlâki güçlülük, tüm ilişkilerde; iş, aile ya da toplumsal boyutta hayli belirleyici bir kavram aslında. Antik Yunan filozoflarından esinlenerek bu ince noktayı erdemle de ilişkilendirebiliriz. Karakter şekillenmesinin ne derece genlere, ne derece de alınan eğitime dayalı olduğu halen çözülebilmiş bir mesele değil elbette. Her iki unsur da belirleyici rol oynamakta; bu açık.
Peki, zaman zaman da olsa kendimize soruyor muyuz acaba, ahlâki açıdan ne derece güçlüyüz, diye. Sorsak da sanırım önemli bir hususu pas geçiyoruz.
Toplumsal statüsü ne olursa olsun, karakter, kişiler için farklılık arz etmeyen bir özellik aslında. Yani, yaptığımız işin büyük yada küçük, kazandığımız paranın az yada çok olması son tahlilde bir ayrıma yol açmıyor.
Önemli olan hayatta aldığımız yol ne olursa olsun, erdemimizi muhafaza edebilmemiz. Başka bir ifade ile eylemlerimizin sonunda aynaya rahat bakabilmemiz.
Karakter konusunu mutlaka ki her sağlıklı birey, kendi kendine rahatlıkla algılayabilecek düzeydedir. Vicdani muhasebesini gönül rahatlığı ile gerçekleştirebilen şahıslarda kişilik güçlü bir şekilde kimliğini bulabiliyor. Kimsenin yardımına ihtiyacı olmadan hem de. Kişiliğini bir şekilde gerçekleştirebilmiş insan da şüphe duymaksızın doğru bildiği yolda yürüyecek gücü buluyor kendinde.
Ahlâki güçlülük yada karakter, kolay kazanılmıyor. Erdem, insan yaşamında belki de en zor ulaşılan hedef. Bu hedefe varabilmek için gereken şart da belli zaten. Milyonlarca yıldır dönüyor olsa da bu dünya, aranan nitelikler en başından beri hiç değişmemiş. Açıp Platon'u okuduğunuzda dahi, günümüz ahlâk öğretisinden farklı bir şey buluyor değilsiniz. Hep aynı. Onun için salt aklın değil, vicdanın yolu da bir aslında. Kabullenmek çoğumuzun işine gelmese de...