Son günlerde Türkiye siyasetinin vicdanlı seslerinden ikisi, Sırrı Süreyya Önder ve Ahmet Türk, yaşadıkları sağlık sorunlarıyla kamuoyunun gündeminde. Birinin kalbi ameliyat masasında direnirken, diğerinin bedeni meclis kürsüsünde titredi. Bu sadece iki siyasetçinin hastalık haberi değil; bir dönemin, bir umudun ve hafızanın da sessizce kırılma anıydı belki de.
Sessizleşen Temsil
Sırrı Süreyya Önder, Türkiye'nin yakın tarihine kazınmış çözüm süreci döneminin sembol isimlerinden biri. Barış diliyle, ironisiyle ve samimi duruşuyla halkın farklı kesimlerinden sempati toplamış bir figür. Ahmet Türk ise, Kürt siyasal hareketinin en tecrübeli isimlerinden, yılların getirdiği olgunluğu ve acıyı taşıyan bir bilge. İkisi de İmralı heyetinde yer almış, barış sürecinin taşıyıcı kolonları arasında sayılmıştı.
Bugün, her iki isim de sağlık sorunları nedeniyle siyasetin aktif akışından bir adım geri çekilmiş durumda. Bu sadece bireysel bir ara değil, aynı zamanda siyasi hafızanın da bir suskunluğa gömülmesidir. Çünkü bu isimlerin olmadığı bir süreçte, geçmişin deneyimi, temsili ve dili eksik kalır.
İmralı Sürecine Etki Eder mi?
İmralı süreci, Türkiye’de Kürt meselesinin çözümüne yönelik en somut adımlardan biriydi. Her ne kadar süreç resmî olarak sona ermiş görünse de, Türkiye siyasetinde bu mesele hiçbir zaman tamamen kapanmaz. Ve böyle dönemlerde, geçmiş süreçlerde yer almış güvenilir, temsili yüksek isimlerin varlığı çok önemlidir. Önder ve Türk gibi figürlerin sağlığı, olası yeni diyalog süreçlerinde temsil sorunu yaratabilir.
Sırrı Süreyya Önder’in geçirdiği ağır kalp ameliyatı ve halen yoğun bakımda oluşu, onun yakın vadede aktif bir arabulucu ya da temsilci rolü üstlenmesini zorlaştırıyor. Ahmet Türk’ün yaşına bağlı sağlık sorunları da benzer bir durumu işaret ediyor. Bu iki ismin sesi, çözüm masalarında yeniden yankılanmazsa, bu masaların ahengi de eksik kalacaktır.
Kolektif Hafıza ve Siyasi Ağırlık
Bu gelişmeler, bize sadece bireylerin kırılganlığını değil; aynı zamanda siyasetin hafızasının da ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor. Türkiye’de pek çok süreç kişilere bağlı olarak ilerliyor. Kurumsallığın zayıf olduğu, güvenin temsilciler üzerinden kurulduğu bir zeminde, bu isimlerin yokluğu sadece fiziksel bir eksiklik değil; aynı zamanda toplumsal güvenin de zedelenmesidir.
Son Söz Yerine
Sırrı Süreyya Önder ve Ahmet Türk, bir dönemin tanıkları değil sadece; o dönemin ruhunu ve umudunu taşıyan figürler. Bugün sağlıklarıyla mücadele ederken, bir yandan da o umutların kırılganlığını hatırlatıyorlar bize. Onlar sessizleştikçe, siyaset de biraz daha sessizleşiyor.
Bu nedenle sadece geçmişte yaptıklarıyla değil, bugün de iyileşmeleriyle ilgilenmeliyiz. Çünkü onların varlığı, sadece bir siyasi gelenek için değil, bu ülkenin barış hayali için de çok kıymetli.