Bu ülkenin en büyük açmazlarından biri, kronikleşen sorunların sürekli ertelenerek çözüm üretmek yerine birikmesine ve daha büyük krizlere dönüşmesine göz yumulmasıdır. Bu durumun en somut örneği, Kürt sorunu ve bu sorun etrafında şekillenen derin toplumsal yaralardır. Artık sorunun üzerine samimiyetle gidilmesi ve kalıcı çözümler üretilmesi gerektiği açıktır. İşte bu noktada, bir Hakikatler Komisyonu kurulması fikri, bu ülkenin hem geçmişiyle yüzleşmesi hem de geleceğini inşa etmesi adına kritik bir adımdır.
Kürt Sorunu Sadece Kürtlerin Sorunu Değil
Kürt sorunu, yalnızca Kürtlerin değil, Türkiye’de yaşayan herkesin meselesidir. Bu mesele, ekonomik, sosyal ve siyasal boyutlarıyla Türkiye’nin genel refahını etkileyen bir zincirin halkasıdır. Ancak bu sorun yıllardır ertelenmiş, görmezden gelinmiş ya da yanlış politikalarla daha karmaşık bir hale getirilmiştir. Ertelenen her çözüm, toplumun bütün kesimlerine daha fazla acı, daha fazla adaletsizlik ve daha derin yaralar olarak geri dönmüştür.
Sorunun çözümü için herkes eteğindeki taşları dökmek zorundadır. Devlet, sivil toplum, Kürt siyasetinin aktörleri ve toplumun diğer tüm kesimleri bu konuda cesurca adım atmalı, geçmişin yüklerinden kurtulmalıdır. Bu süreçte hiçbir tabu, hiçbir kişi ya da kurum, eleştiriden muaf tutulmamalıdır.
Hakikatler Komisyonu: Geçmişle Yüzleşme Zamanı
Hakikatler Komisyonu, bu yüzleşmenin en somut zeminini oluşturabilir. Güney Afrika’da Apartheid rejimi sonrası, birçok Latin Amerika ülkesinde askeri diktatörlük dönemlerinde ve Ruanda’da iç savaşın ardından kurulan hakikat komisyonları, geçmişin suçlarını ortaya çıkararak toplumsal barışın sağlanmasında kritik bir rol oynamıştır. Türkiye’de de benzer bir mekanizma, son 30 yılda işlenen faili meçhullerden köy yakmalara, toplu katliamlardan hak ihlallerine kadar birçok karanlık sayfanın aydınlatılmasını sağlayabilir.
Bu komisyon, yalnızca suçları ortaya çıkarmakla kalmamalı, mağdurların adalet taleplerini karşılamalı ve toplumun bu sürece güven duymasını sağlamalıdır. Ancak hakikatlerin ortaya çıkarılması tek başına yeterli değildir; toplumsal onarım için bu süreci ekonomik, sosyal ve siyasal reformlarla desteklemek gerekmektedir.
Eşit Yatırımlar, Eşit Kalkınma
Hakikatlerle yüzleşmenin ardından, bölgenin ekonomik ve sosyal kalkınması için ciddi adımlar atılmalıdır. Türkiye’nin batı illerine yapılan yatırımların benzerlerinin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine de yapılması bir zorunluluktur. Edirne’ye, İzmir’e, Antalya’ya yapılan yatırımlar, aynı hız ve kapsamda Hakkâri’ye, Muş’a, Kars’a ve Artvin’e de yapılmalıdır. Bu eşitlik sağlanmadığı sürece toplumsal huzur ve refahın sağlanması mümkün değildir.
Bölgede ekonomik kalkınma sağlanmadan, işsiz gençlerin umutlarının yeniden yeşermesi mümkün değildir. Yatırımlar, eğitime, sağlığa ve altyapıya öncelik vererek bölgede yaşam kalitesini artırmalı ve bölge halkının devlete olan güvenini tesis etmelidir.
Abdullah Öcalan’ın Rolü
Çözüm sürecinde Abdullah Öcalan gibi önemli aktörlerin varlığı göz ardı edilmemelidir. Öcalan’ın Kürt halkı üzerindeki etkisi yadsınamaz bir gerçektir. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Öcalan’ın Meclis’te konuşabileceği yönündeki çıkışı, belki de bugüne kadar tartışılmaktan bile kaçınılan bir konuyu açıkça gündeme getirmiştir. Öcalan, bu sürecin önemli bir parçası olarak, hem devleti hem de Kürt halkını çözüm sürecine daha güçlü bir şekilde dahil edebilir.
Birlikte İnşa Edilen Bir Gelecek
Kürt sorunu ve beraberinde getirdiği tüm problemler, sadece hakikatlerle yüzleşerek ve eşitlik temelli bir kalkınma modeliyle çözülebilir. Hakikatler Komisyonu, geçmişin karanlıkta kalan suçlarını aydınlatırken, toplumun geleceğe güvenle bakmasını sağlayacaktır.
Unutulmamalıdır ki, ertelenen her sorun, büyüyerek bir çözümsüzlük duvarına dönüşür. Bu duvarı yıkmak ve geleceği hep birlikte inşa etmek için, cesur adımlar atmak ve toplumsal barışı sağlamak zorundayız. Türkiye’nin bütün renkleriyle, tüm halklarıyla birlikte daha güçlü bir ülke olmasının yolu, gerçekleri kabul etmekten ve eşit bir gelecek inşa etmekten geçiyor.