Bütün ailem karşı çıkmıştı eşimle evlenmeme. "Ondan sana eş olmaz," dediler. "Giyim kuşamı bize ideal değil," dediler. Anam, "Hakkımı helal etmem bile," dedi. Ancak en çok karşı çıkan babamdı. Ne yazık ki benim ona olan aşkımdan gözlerim kör olmuştu. Her şeye ve herkese rağmen evlendik.
Evlendikten sonra ailem mecburen kabullendi eşimi. Bir hafta sonu annemle babamı yemeğe çağırıp bir adım daha atmak istedik. Geldiklerinde eşim annemin elini öptü ama babamın elini öpmedi, sadece selamlaştı. Bu beni hem üzdü hem de kızdırdı, ama yine de eşime hiçbir şey demedim.
Aradan birkaç gün geçti. Bir akşam eşimle evde oturuyorduk. Babam aradı, bizi çay içmeye çağırdı. Çok yorgundum, "Sabah iş var baba," dedim ama ısrar etti. Eşim, "Gidelim, kırılmasın baban," dedi. Peki, gidelim dedim ve gittik. Uzun kalmadık, eve döndük. Eşim kanepede oturuyordu, telefon elindeydi. Benim geldiğimi fark etmedi. Yanına yaklaştığımda babama mesaj yazdığını gördüm.
"Ne yapıyorsun, canım? Babama ne yazıyorsun?" diye sordum. Yüzünde kaygılı bir ifade belirdi. "Annene bir armağan alacaktım, babana annenin bedenini sordum, canım," dedi. Ama yüzü kıpkırmızı olmuştu. Telefonu istesem vermezdi, biliyordum. Kısa bir süre sonra, "Mideme bir şey oturdu, soda alayım geleyim," diyerek evden çıktım.
Arabaya atlayıp ailemin evine gittim. Kapıda beni görünce şaşırdılar. "Sorun yok, buralarda bir arkadaşın iş yerine uğrayacaktım, telefonumu evde unutmuşum. Nazo’yu arayayım haber vereyim," dedim. Tekli koltuğun kenarında duran babamın telefonunu elime aldım. Mesajlar açıktı. Kalbim hızla çarpıyordu, nefesim daralmıştı. En son gelen mesaj eşimdendi:
"Anneye armağan alabilmek istiyorum. Bedenini öğrenmem lazım. Lütfen yardım et."
Bir an nefesimi tuttum. Eşimin söyledikleri doğruydu ama neden bu kadar kaygılıydı? Niçin bana doğruyu belirtirken yüzü kızarmıştı? İçimdeki kuşku büyüyordu. Kendimi kontrol etmeye çalışarak telefonu yerine bıraktım. Ailemle kısa bir sohbet edip ayrıldım, ama içimde fırtınalar kopuyordu. Eve dönerken düşünceler kafamda dönüp duruyordu: “Eşim aslında dürüst müydü, yoksa bir şeyleri mi saklıyordu? Babamla olan bu mesajlaşma neden bu kadar esrarengiz bir hal almıştı?”
Eve vardığımda eşim hâlâ kanepede oturuyordu. İçeri girdim ve ona doğru baktım. Gözlerindeki gerginliği gördüm. Onunla konuşmam gerektiğini anladım ama nasıl başlayacağımı bilemiyordum. "Telefonu sana geri verdim ama aklımdaki sorular hâlâ duruyor," diye düşünüyordum içimden.
Günler geçtikçe aramızda görünmez bir mesafe oluştu. Benim şüphelerim, onun ise açıklayamadığı gerginlikleri bizi birbirimizden uzaklaştırıyordu. Sonunda bir akşam dayanamadım ve ona söyledim: “Bak, bu meseleyi çözmeden yolumuza devam edemeyiz. Lütfen bana içtenlikle söyle; babamla neden bu kadar garip bir diyaloğunuz oldu?”
Eşim derin bir nefes alıp anlatmaya başladı. Meğer babama sormaya çalıştığı tek şey anneme alacağı bir sürpriz hediyeymiş. Ama işin çıkmaza girmesinin sebebi, babamın konuyu fazla büyütüp espriyle karışık cevaplar vermesiymiş. Eşim durumu bana açıklayamayacak kadar utanmış, çünkü büyük jestler yapma konusunda ne kadar acemi olduğunu hissetmiş.
O gece uzun uzun konuştuk ve aramızdaki bulutları dağıttık. Ama şunu da öğrendim: Eşler arasında en küçük bir güven problemi olmamalı. Olsa bile bunu hemen çözmeyi bilmelisiniz. Bizim başımızdan geçen bu olay, bize hem birbirimizi daha iyi anlamayı hem de üzerinde durmadığımız detayların aslında ne kadar önemli olduğunu öğretti.