Tarih, büyük imparatorlukların ve rejimlerin hikâyelerini anlatırken, aslında insanlığın kaderiyle örülmüş bir ders kitabı sunar. Bugün Şam’dan konuşuyoruz; yalnızca bir coğrafya ya da bir kent değil, aynı zamanda medeniyetin ve gücün simgesi olmuş bir başkentten. Ancak tarih bize bir gerçeği hatırlatıyor: Her rejimin bir sonu vardır, çünkü her rejim insan doğasının sınırlarını zorlar.
Şam, binlerce yıl boyunca farklı imparatorlukların başkenti, farklı ideolojilerin merkezi olmuştur. Roma’nın ihtişamını, Emevîlerin büyüklüğünü ve Osmanlı’nın yönetim felsefesini üzerinde taşımıştır. Ancak aynı Şam, yıkımların ve çöküşlerin de tanığı olmuştur. Çünkü hiçbir rejim, kendi halkının iradesini sürekli bastırarak ayakta kalamaz. Zorbalık, bir süreliğine zafer gibi görünse de, nihayetinde kendi sonunu hazırlar.
Bir İktidarın Çöküş Anatomisi
Rejimler genellikle kendi güçlerini sürdürülebilir zannetme yanılgısına kapılır. Propaganda, baskı ve ekonomik manipülasyon gibi araçlarla halkı boyunduruk altına aldıklarında, sonsuz bir güç illüzyonu yaratırlar. Ancak, bu illüzyonun ardında biriken öfke ve çaresizlik, er ya da geç rejimin çöküşünü tetikler. Şam, bu çöküşlerin sadece bir örneğidir.
Modern dünyada bile rejimler, insan doğasını hesaba katmayan hatalar yapmaya devam ediyor. Suriye iç savaşında yaşananlar, bir rejimin halkının taleplerine kulak tıkadığında nasıl bir felakete sürüklendiğinin en açık göstergelerinden biri oldu. Halkın özgürlük çığlıkları, bir rejimin askerî gücüyle bastırılmaya çalışıldı; ancak sonuç, yıkımdan başka bir şey olmadı.
Diktatörlüklerin Çöküşüne Dair Evrensel Bir Gerçek
Şam’ın hikâyesi, sadece Suriye’ye değil, dünyanın diğer bölgelerine de ışık tutar. Geçmişte Berlin Duvarı’nın yıkılışından, Arap Baharı’na kadar gördüğümüz tüm çöküşler, tek bir mesaj veriyor: Hiçbir rejim, halkını görmezden gelerek sonsuza dek hüküm süremez. Halkın iradesi, sonunda duvarları yıkar, diktatörleri indirir ve tıkanmış sistemleri yerle bir eder.
Bugün dünyanın farklı coğrafyalarındaki rejimlerin benzer hatalara düştüğünü görüyoruz. Yasaklarla, baskılarla, propagandayla iktidarını sürdürmeye çalışan rejimler, kendi hüsranlarına zemin hazırlıyor. Çünkü tarih, insanlık onurunu yok sayan hiçbir sistemin uzun ömürlü olmadığını defalarca ispatladı.
Halklar Yaşar, Rejimler Değil
Rejimler gelir ve gider; fakat halklar, mücadeleleriyle ve direnişleriyle var olmaya devam eder. Şam’ın düşüşü, rejimlerin sonunun kaçınılmaz olduğunu gösterirken, aynı zamanda halkların direnişinin kalıcılığını da kanıtlıyor.
Sonuç olarak, "Şam düştü" sadece bir başkentten değil, aynı zamanda insanlık tarihinin unutulmaz derslerinden birinden bahseder. Zorbalık ve baskı üzerine kurulan her sistem, bir gün kendi yarattığı enkazın altında kalmaya mahkûmdur. Unutmamak gerekir ki, asıl kazanan her zaman halkın iradesidir.