Türkiye’de Kürt meselesi etrafında yıllardır süregelen çatışmalar, dönem dönem barışçıl çözüm arayışlarıyla kesintiye uğramıştır. 2009’da açılım politikalarıyla ivme kazanan ve 2013’te resmî olarak başlayan Çözüm Süreci, umut vaat eden bir barış girişimi olarak tarihe geçti. Ancak süreç, 2015’te yaşanan olaylar ve siyasi gelişmelerle sona erdi. Peki, bugün hâlâ bu süreçten çıkarılacak dersler var mı?
2013-2015 yılları arasında hükümet ile PKK arasında yürütülen görüşmeler, tarafların silah bırakma, demokratik reformlar ve Kürt halkının taleplerine dair önemli bir diyalog ortamı sağladı. Dolmabahçe Mutabakatı gibi tarihi adımlar atıldı. Ancak Suriye’deki gelişmeler, Kobani olayları ve iç siyasetteki dengeler, sürecin kırılmasına neden oldu. 7 Haziran 2015 seçimleri sonrası yaşanan kaotik süreç, yeniden çatışmaların başlamasına yol açtı.
Son dönemde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin "Terörsüz Türkiye" vurgusuyla yaptığı açıklamalar, yeni bir sürecin kapısını aralayabilir mi sorusunu gündeme getirdi. Bahçeli’nin, çözüm sürecine karşı en sert tutumu sergileyen isimlerden biri olmasına rağmen bu söylemi dile getirmesi, dikkat çekici bir siyasi manevra olarak değerlendirildi. Bu süreçte, İmralı'dan gelebilecek olası açıklamalar ve Öcalan'ın rolü de tartışmalara dahil edildi.
DEM Parti, barışçıl bir çözüm arayışına sıcak baktığını açıklarken, CHP ve diğer muhalefet partileri sürecin şeffaf ve kapsayıcı olmasını gerektiğini vurguluyor. Özellikle CHP, geçmişte olduğu gibi hükümetin tek taraflı kararlar almaması gerektiğini belirtiyor. İktidarın, DEM Parti ile yürüttüğü olası görüşmeler ise siyasi arenada farklı yorumlara sebep oluyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, çözüm süreci konusunda nasıl bir tutum sergileyeceği merak konusu. 2015 sonrası çözüm sürecine dair sert eleştiriler getiren Erdoğan, bugünkü siyasi dengeler içinde yeni bir formül arayışında olabilir. Ancak Cumhur İttifakı’nın iç dinamikleri ve milliyetçi tabanın tepkileri, Erdoğan’ın atacağı adımları sınırlayabilir. Erdoğan'ın en büyük beklentisi, herhangi bir adımın seçimlerde kendisine olumsuz yansımaması olacaktır.
Çözüm sürecine geçmişte olduğu gibi bugün de karşı çıkan birçok kesim bulunuyor. Özellikle güvenlik odaklı politikaları savunan gruplar ve bazı milliyetçi çevreler, sürecin tekrarlanmasının yanlış olacağını düşünüyor. Ayrıca, terörle mücadelede kararlılık vurgusu yapan bazı askeri ve bürokratik çevreler, yeni bir sürecin devletin güvenlik reflekslerini zayıflatabileceğini öne sürüyor.
Günümüzde Türkiye’nin iç ve dış politikasındaki gelişmeler, Kürt meselesine bakışı şekillendirmeye devam ediyor. Suriye’deki operasyonlar, Irak’ta PKK’nın varlığına karşı yürütülen askerî hamleler ve içeride muhalefet partilerinin Kürt meselesine yaklaşımı, sürecin yeniden tartışılmasını sağlıyor. 2023 seçimlerinden sonra değişen siyasi dengeler, Kürt siyasi hareketinin yeni bir yol haritası belirlemesine neden oldu. Özellikle DEM Parti’nin mevcut siyasi iklimde nasıl bir tutum takınacağı, iktidarın Kürt politikasında yeni açılımlar yapıp yapmayacağı merak konusu.
Çözüm Süreci’nin başarısızlıkla sonuçlanması, Kürt meselesinin yalnızca güvenlikçi politikalarla çözülemeyeceğini bir kez daha ortaya koydu. Demokratikleşme, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve toplumsal uzlaşının sağlanması hâlâ en önemli gündem maddeleri arasında yer alıyor. Türkiye’nin yeni bir çözüm sürecine hazır olup olmadığı tartışmalı olsa da, geçmişten ders alarak ilerlemek, kalıcı barışın sağlanması açısından hayati bir önem taşıdığı gibi, tüm siyasi parti grupları bu taşın altına artık elini değil, gövdesini koymalıdır. Bireysel çıkarlarını bir kenara bırakıp, ülkenin birlik beraberliği için adım atılmalıdır.
Sonuç olarak, çözüm süreci sadece belirli aktörlerin değil, tüm Türkiye’nin ortak bir meselesidir. Barışın kalıcı olabilmesi için siyasi iradenin kararlı olması, demokratik hakların genişletilmesi ve halkın güveninin kazanılması gerekiyor. Gelecekte yeni bir barış süreci mümkün mü, bunu zaman gösterecek.